Bir Beyoğlu yapısına bakıp zamanında kimlerin yaşadığını ya da nasıl bir dönemde yapıldığını hepimiz az çok merak etmişizdir. İlyas Özçakır’ın yönetmenliğindeki Büyük Zarifi Apartmanı dile gelip bize dününü ve bugününü anlatırken aslında hikâyenin ne kadar zamansız olduğunu da farkettiriyor.

KÜLTÜR

Anlatılan Ötekilerin Hikâyesi: Büyük Zarifi Apartmanı

 

Bir Beyoğlu yapısına bakıp zamanında kimlerin yaşadığını ya da nasıl bir dönemde yapıldığını hepimiz az çok merak etmişizdir. İlyas Özçakır’ın yönetmenliğindeki Büyük Zarifi Apartmanı dile gelip bize dününü ve bugününü anlatırken aslında hikâyenin ne kadar zamansız olduğunu da farkettiriyor.

 

istos’a ev sahipliği yapan bu mekân kapılarını bizlere farklı dönemlerden Rumların İstanbul’daki hafızasını anlatmak için açıyor. Ama bu ev sahipliği esnasında sadece Rum azınlığın değil, hepimizin bir parçasını ortaya koymaktan geri durmuyor. Hak mücadelesini dert edenler, zorunlu yerinden edilenler, gidenler, gidemeyenler, ardında kalanlar ve hatta belki bugünün barınamayanları, kadınları ve aslında bir noktada benzediklerimiz…

 

 

Üç bölümden oluşan oyuna Rasmi Tsopela’nın canlandırdığı Elefteria’nın ve bugüne kadar stand-up’çı olarak tanıdığımız Pınar Fidan’ın canlandırdığı Serap karakterinin evine girişiyle başlıyoruz. Çok da uzak olmayan bir zamana kadar belki de apartman komşusu olabilecek bu iki kadın, sadece günümüz teknolojisinin yardımıyla birbirlerini anlayabiliyor. Tam da birbirimizi duymaya en çok ihtiyacımız olan zamanda bu hikâye karşımıza çıkıyor ve unuttuklarımızı yüzümüze vuruyor adeta. Bölüm Elefteria’nın mekânla kurduğu bağ üzerinden ilerlerken karakterlerin ortak noktaları, bir hikâyenin iki tarafı olmaları, en sonunda da anne-kız oluşlarına kadar birbirinden ayrılamayacak şekilde iç içe ilerliyor, derdini abartıya kaçmadan anlatıyor bizlere.

 

Rebetika şarkıcısı Hrisoula’nın hikâyesi bölümün de yazarlarından olan Çağdaş Ekin Şişman tarafından müthiş bir şekilde aktarılıyor. Bu bölümde Kıbrıs krizinin faturasını zorunlu sürgünle ödemek zorunda kalan Rumların yaşadıklarına ayna tutulurken gidenleri ardında bırakamayan ve yaşadıkları yıllar sonrasında da aynı tazeliği koruyan Hrisoula karakteri ile müzikal, görsel ve duygusal tarafı en yoğun kısım sahneleniyor. Oyunun bu kısmıyla ilgili anlatılabilecek çok şey var ama söyleyebileceğim hiçbir şey deneyiminizin etkisini yaratmayacaktır.

 

İnanılmaz güçlü kadın performansları izlediğimiz Büyük Zarifi Apartmanı üçüncü ve son bölümde yerini usta oyuncu Gafur Uzuner’in canlandırdığı Leandros ve hikâyede en çok günümüzde bizi temsil ettiğini düşündüğüm Umut Çınar’ın karakteri Aslan’ın hikâyesine bırakıyor. Aslan, katıldığı eylemde polisten kaçarken aksi ve huysuz Leandros’un evine sığınmak zorunda kalıyor ama asıl soru da burada başlıyor. Çünkü kime ve neden sığındığımız sorusuyla karşı karşıya kalırken aslında tanımadığımız birini ne kadar da yakından tanıdığımızı gösteriyor bize.

Aslan’ın hikâyesinde yeninin konforu, kendilerinden önceki jenerasyonları pasif kalmakla suçlaması ve köksüzlüklerinin müsebbibi olarak görmeleri gibi birçok günümüz çatışmasıyla biz gençlere söyleyeceklerini de fütursuzca yüzümüze vuruyor. Leandros ise; bizi, farklılıklarımızı, ötekiliklerimizi, renklerimizi anlamamakta inat ediyor ve kendi kabuğundaki çatlaklarından sızan hikâyelere karşı, parke gıcırtılarına sebep olan hikâyelerini korumak için “yeni olandan” gelen tüm değişim taleplerinin karşısında duruyor. Oysa keşke farkında olsak Aslan ve Leandros isimlerinin aynı köke bağlı olduğunun.

 

Dairenin iki ucunda anne-kız, baba-oğul ilişkisini işleyerek ‘talep ettiğimiz’ ikiliği kendi içinde de yaratıp bir bütün olarak ele alıyor. Yaratılan ötekinin aslında ne kadar birbirinden ayrılamadığını, yaratılmaya çalışılan bu ayrımın ise sadece herkes için büyük travmalar yarattığını, çok açık bir şekilde görüp hissediyoruz. Hrisoula’nın hikâyesinde ise durumun yarattığı acıları ve sorunları iki zamanda birden histerileriyle birlikte görüyoruz.

 

 

Oyunun en etkileyici taraflarından biri de neredeyse 150 yıllık bu yapıda yıllar önce yaşanan olayların acısını hissettiğimiz hikâyelere dahil olurken günümüzde milyonlarca insanın da aynı hikâyeyi deneyimliyor olduğunu farkına varmamız. Suriye İç Savaşı, Afganistan Savaşı’nın bitişi ve yönetim değişikliği, Rusya-Ukrayna Savaşı, son olarak da İsrail ve Filistin halkı arasındaki 75 yıldır süregelen mücadelenin faturasını ödeyen, yine evlerinden olan milyonlarca erkek, kadın, çocuk, yaşlı ve hikâyeleri oluyor. Aynı ya da farklı bir şekilde bu oyunda izlediğimiz acıları birileri biz bu oyunu seyrederken yaşıyor.

 

 

Pembe Çıkmazı’nda bulunan bankerliğini Zarifi ailesinin yaptığı bu güzel art nouveau yapıda, istos sahne’nin 80 dakikalık etkileyici ilk oyununu her gösterimde maksimum 20 kişi izleyebiliyor. O şanslı kişilerden biri olmak benim için harika bir tecrübeydi. Bilet bulabilme imkânı olan herkese gönül rahatlığıyla önerebilirim.

 

*Fotoğraflar Salih Üstündağ tarafından 27. İstanbul Tiyatro Festivali için çekilmiştir.

 

 

Oyun Ekibi:

Projeyi Tasarlayan, Yöneten: İlyas Özçakır

Yazanlar: H. Can Utku, İlias Maroutsis, Fulya Özlem, Sandra Penso, İlyas Özçakır, Çağdaş Ekin Şişman

Yapımcı: Anna Maria Aslanoğlu

Oynayanlar: Çağdaş Ekin Şişman, Gafur Uzuner, Pınar Fidan, Rasmi Tsopela, Umut Çınar

Videoda Oynayanlar: Ali Baran Özcan, Andreas Sarantidis, Çağdaş Ekin Şişman, Oğulcan Arman Uslu, Yusuf Tan Demirel

Video Yönetmeni, Kurgu: Sandra Penso

Yardımcı Yönetmen: Melis Balaban

Dekor Tasarımı: Osman Özcan

Dekor Asistanı: Banu Güçlü

Kostüm Tasarımı: Müge Orhan

Kostüm Asistanı: Gizem Tuğan

Işık Tasarımı: Utku Kara

Ses Tasarımı: Berkant Kılıçkap

Video Ses Kayıt Teknisyeni: Orhan Koçalan

Video Işık Teknisyeni: Kemal Keçeci

Yapım Koordinasyon: Gülenay Koçak

Prodüksiyon Asistanı: İsmet Ekin Arı

Afiş Tasarımı: Gökhan Yeter – D’art Duvar

Sosyal Medya: Enver Sedat Kurubaş

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Fıtık Zarafeti
Fadik’in Ati’si ve Zeytince
Çok Renkli Şiirsel Queer bir Bahçe, Kadın+ Açık Mikrofon: Arzu Bulut ve İlke İmer ile Söyleşi

Pin It on Pinterest