Her otobüse bindiğimde Uma Thurman’a dönüşüp Kill Bill misali katliam fantezileri kurmak yerine müzik dinleyerek camdan dışarı seyretmeyi çok isterdim. Ama pişkini ayrı, göstere göstere yapanı ayrı, usul usul elini sana değdireni ayrı, hepsini ayrı dövmek ve pişman etmek istiyorum.

KÜLTÜR

Yaz Mevsiminde Sokakta Kadın Olmak

Evet o muhteşem mevsimdeyiz, sokağa adımınızın gölgesi düşünce sensörlü lamba gibi kadın varlığınızı algılayıp türkü çığrılan mükemmel aydayız. Sıcaklık her gün artıyor, güneş parıldıyor, kıyafetlerimiz normal dünya standartlarında yazlık konumuna ayarlandı ancak bir sorun var, konum Türkiye!

 

Yazın sıradan bir gündü, yurtdışından arkadaşım gelmişti, Taksim’de buluşacaktık… 10 dakika geciktik. Daima yüzü gülen Yunan arkadaşım baktım tedirgin. “nerdesiniz!” dedi. Sonra bana döndü ve sordu: “neden bakıyorlar?”. Önce anlamadım, sonra ben de “baktım”. Kızın üzerinde yere kadar askılı siyah elbise, ayağında terlik, sıradan bir kıyafet. Ama gerçekten “bakıyorlardı”. Doğduğumdan beri algılarımı kapattığım, görmediğim ya da bünyemi görmemeye zorladığım iğrenç bakışlardı bunlar. Bakarlar dedim Türkiye’de nedeni yok, rahatsız olmamaya çalış, duyma, görme, sonra ben utandım, dediğimden de bakışlardan da… Kızcağız 10 dakikada Taksim meydanında yalnızca erkeklerin bakışları yüzünden ağladı ağlayacak. Neden bakıyorlar çünkü açlar, çünkü bu ülkede cinsellik tabu, kadın görünce böyle mal mal uzaylı görmüş gibi bakıyorlar diyemedim. Zaten İngilizce mal mal diyemem. Mal mal bakmak bize mi mahsus acaba?

 

Yine bir yaz günü, masterdan yeni dönmüşüm, evimdeyim, mutluyum, ertesi gün ilk kez dışarı çıkacağım. Yurtdışındayken hiç düşünmeden üzerime geçirdiğim yeşil elbisemi giydim, normal, yazlık elbise işte, Miami’de okumadım, Londra’daydım, orada yazlar soğuk olur. İstikamet 10 dakikalık yürüyüşle Gayrettepe Metro oradan Taksim. Evden çıktıktan sonra her adımda bir şey fark ediyorum, 1 sene boyunca unuttuğum, bir zamanlar alıştığım için fark etmediğim, ama 1 senelik aradan sonra çok fena batan bir şey. 10 dakikalık güzergah boyunca, Gayrettepe’de her erkek bana bakıyor. Sanki tüm bu erkeklerin günahlarını taşıyorum. Çekinmeden pervasızca bakıyorlar. Ben değilim baktıkları biliyorum, güzel, çirkin, kısa, uzun, zayıf, şişman, pardesülü, elbiseli… Siz değilsiniz baktıkları. Etiniz, kadınlığınız. Adımlarım öyle bir hızlanıyor ki, neredeyse koşuyorum. Taksim meydanından İstiklal Caddesine yürümekten vazgeçiyorum, Tünel’de buluşalım diyorum, Tünel metrodan çıkıp suç işlemiş gibi buluşacağımız yere oturuyorum. Kan ter içindeyim. Çok ama çok sinirliyim. Bu ülkeye ve içinde yaşayan erkeklere, onları yetiştiren annelere, babalara, tüm topluma, tüm medyaya, devlete herkese sinirliyim. O zaman yeni döndüğüm İngiltere ile Türkiye’de kadın olmanın farklarından biri de bu diye düşünüyorum, sürekli bir özgürlük kısıtlaması, bir tedirginlik. O baktı, bu bakacak, oradan hızlı geç, bu mahalle nezih, rahatla, adam geliyor, başını önüne eğ, gülme, mümkünse yalnız kalma. Kız doğmuşsun çünkü, ne giysen ne yapsan günahkarsın, davetkarsın, suçlusun. Sana laf atsa, hatta taciz etse senin suçun, senin yaptığın terbiyesizlik çünkü, evinin dışındasın, olmaman gereken yerdesin, sokaktasın, hele bir de üzerinde yazlık bir elbise varsa artık sana ben ne diyim?

 

Annemle alışverişe çıkardık. Bir elbise beğenirim, annem “güzel ama İstanbul’da giyilmez, nerde giyeceksin, tatilde giysen bir haftalık tatil için almaya değmez” derdi. İstanbul’da giyilmeyecek kıyafetler, dizde elbiseler ya da sadece askılı olduğu bu şekilde kategorize edilirdi. Aslında İstanbul’da giyillirdi. Çünkü ülkemizde İstanbul’un giyiniş kuralları ve Bodrum’un giyiniş kuralları diye ayırım yapan bir yasa yok. Olsa olsa tek bir fark var o da erkek sayısı, yani “bakan” erkek sayısı. Yani aslında sokakta pislik gibi bakmasalar, rahatsız etmeseler, laf atmasalar, ayıplamasalar, suçlu gibi psikolojiyle hayatınız o elbiseyi giydiğiniz için zindan olmasa pekala o aynı elbiseyi İstanbul’da da Bodrum’da da rahatlıkla giyebilirsiniz. Ha Bodrum’da çok mu farklı? Değil, belki sayıca, belki orada daha çok askılı elbise giyen var ve bu normallik normalleşiyor, siz de dünyanın en normal kıyafetiyle kendinizi uzaylıymış gibi hissetmiyorsunuz en azından. Yoksa memleketin her yerinde aynı zihniyet… Erkeğin, bakma, laf atma, taciz etme, elleme, rahatsız etme, takip etme, korkutma hakkına karşılık sizin hızlı koşma ve evde oturma hakkınız. Daha fazlası değil.

 

Normal bir eylem olarak yürümek. Yürüdüğünüz muhite göre anormal olabilir.

Normal bir eylem olarak yürümek. Yürüdüğünüz muhite göre anormal olabilir.

 

Hayır bir de “burası İstanbul”. Ben diğer şehirleri bilemiyorum. Antalya’da ikamet eden arkadaşım mesela evine yazın misafirliğe gelen arkadaşlarıma şunu öğütlemişti: “mayoyla dolaşmayın, eve gelirken düzgün gelin, burası mazbut aile apartmanı, laf ediyorlar, zor durumda kalıyorum!”. Ben Miami’deki gibi bikinili kızlar yollarda paten kaysın demiyorum. (ki diyedebilirim, bunda tabi ki birşey yok ama standartlarım yüksek değil anlamında) Ama deniz kıyısı Antalya’da hava yazın 40 dereceyken Antalya’nın mazbut ailelerinin zihniyetini anlayamıyorum. Antalya’ya gelen turistlerin sürekli neden tacize maruz kaldığını ama anlayabiliyorum. Böyle giyiniyorsa “yollu” oluyor. Zaten turist demek Türk erkeği için orospu demek. Sınırsızca rahatsız edeceği, taciz edeceği bir kadın, kullan at, kullanana kadar da rahatsız et mantığıyla tacizin dozu hat safhada. (Neyse bu ayrı bir konu ama nolur rahat bırakın turistleri!)

 

Şort, pardon bacak...

Şort, pardon bacak…

 

Adapazarlı bir arkadaşım vardı. O zamanlar dersaneye gidiyorduk. Bir gün yazlıkta bana dizindeki bol bermuda şortu gururla göstererek “ben bu şortu dersaneye giderken giydim” dedi. Ne büyük devrim. Çünkü Adapazarında o zaman kadınlar şort giymiyordu, kot giyiyordu (şimdi ne giyiyorlar bilemiyorum) ve arkadaşım çok sıcak olduğu giymiş işte. O dize kadar şorttu bizim özgürlüğümüz. Onda bile tedirgin… Yazlık yerde bile şort giyerken tedirgin olurduk, bakkal bakar, manav bakar, söz olur, o olur bu olur, ama kimse onları suçlamaz, ayıplamaz, baktırmayacaksın efendim olur…

 

Aslında yaz da kış da değişen bir şey yok, gene rahatsız edici bakışlardan rahatsız olmaya devam edeceğiz. Ama yazın siz giysi katlarını üzerinizden attıkça erkeklerin taciz hakları da artıyor adeta, sanki “hakları” oluyor. Yazlık bir elbiseyle, hele (haşa!) şortla otobüse, dolmuşa, taksiye binmeniz, sokakta, durakta, balkonda ayakta durmanız bile sizin ne kadar haysiyetsiz biri olduğunuzun kanıtı sayılıyor, e adam napsın, böyle yollu gelmiş önüne taciz ediyor tabi! Her otobüse bindiğimde Uma Thurman’a dönüşüp Kill Bill misali katliam fantezileri kurmak yerine müzik dinleyerek camdan dışarı seyretmeyi çok isterdim. Ama pişkini ayrı, göstere göstere yapanı ayrı, usul usul elini sana değdireni ayrı, hepsini ayrı dövmek ve pişman etmek istiyorum. Oysa yapabildiğin ya 10 durak önce kendini dışarı atmak ya da otobüste kaçıp kovalamaca oynamak veya daha cesursan ses çıkarmak, itiraz etmek. Ses çıkarsan etrafındakilerin tepkisini bilemiyorsun.. Genellikle tepki ya tepkisizlik, ya da senin manyak olman veya “hem suçlu hem güçlü” olman üzerinde dolaşıyor, çaresiz siniyorsun…

 

2014 yılında istediğimizi istediğimiz zamanda giymek gibi basit bir özgürlüğü savunmak acı ama bunu savunmazsak alan daralıyor ve gittikçe daha da taviz veriyoruz. Çare kendini kısıtlamamak, takmamak sanırım ama kolay değil. Ayrıca en basit bir taciz, bir laf atma bile korkmanıza, sinmenize neden olacak, en iyi ihtimalle o gününüz zehir olacak veya sinirden köpüreceksiniz. Kötü ihtimalleri düşünmek istemiyorum…

 

Aslında giyiniş farketmiyor, mevsim farketmiyor, tesettürlü de olsanız, askılı elbiseli de memleket kadın görünce garipseyen, onu topluma ait görmeyen, görmediği için sokakta yürüyen kadına her şekilde davranabileceğini düşünen erkeklerle dolu. Ama üzerine yazın şu zihniyetliler de ortaya çıkıyor: açtığına göre bakarım. Yani kolunuzu da açsanız o bakar. Hakkı çünkü. Yaz günü uzun kollu giymeyen aklınıza şaşayım sizin. Bileğinizi bile göstermeseniz yine de bakacak zaten. Çünkü o zihniyete göre kadınsanız zaten her türlü davranışa müstehaksınız.

 

İstediğimizi taciz edilmeden giyebilmek özgürlüğünü talep etmek zorunda olmak bile üzüyor insanı. Ama bu saçmalıklar normalleştikçe aşılacak. İstediğimizi giyme konusunda ısrarcı oldukça, başkalarına aldırmadıkça, taciz karşısında birlik oldukça, belki tacizcileri mümkün olduğunca ifşa ettikçe, sesimizi duyurdukça, kadın olduğumuz veya kıyafetimiz yüzünden hiç bir şey çekmek zorunda olmadığımızı birbirimize ve özellikle erkeklere hatırlattıkça özgürlük alanımız daha da genişleyecek. Yoksa eğer baskıyı, tacizi kabul edeceğiz ve solacağız, sürekli başkalarının korkusunda ya da gölgesinde yaşamaktan…

 

Kadınız, istediğimiz kıyafetle, istediğimiz yerde biz de varız…

 

Ana görsel: Edward Hopper, Summertime.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YTimsahlar Tavşanlara, Arabalar Kalplere Karşı
Timsahlar Tavşanlara, Arabalar Kalplere Karşı

Pembe ve kırmızı erkeklerde öldürücü sonuçlar doğurabilir, lütfen arabalı tişörtlere yöneliniz.

KÜLTÜR

YBir İnsan Olarak Anne
Bir İnsan Olarak Anne

Baban kapıda telefonuna bakarken ben her şeyi tek başıma yaparım çünkü bu tuvalet bunu istiyor.

Bir de bunlar var

Belirsizliğin Kahramanları: Bir Yarıbilim Olarak Psikiyatri
Halide Edib’in İlk Romanı: Çingene Kızı
Nigâr Hanım’ın Günlükleri: Geç Osmanlı Dönemi’nde “Kadın Özne”yi Yazmak

Pin It on Pinterest