Ben her gecenin eşsiz olmasını isterim. Bunun için de sanatçıların kendilerini özgür hissetmesi gerekir.

SANAT

HA!

 

A Corner in the World bize güzel bir sürpriz daha yaptı. Faslı Bouchra Ouizguen’in koreografisini üstlenip dansçıları arasında yer aldığı HA! perspektif kaydıran bir işti. Performanstan sonra sahneye birkaç sandalye atıp sohbet ettik.

 

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Bomonti binasındaki geniş kara kutu salonda seyirci koltuklarına oturdunuz. Işıklar kapandı. Zifiri karanlık. Sesler geliyor. Birileri zikir yapıyor gibi. Sahneye dağılıyorlar. Nefes, hırıltılı, haykırma. Dakikalarca bu. Sonra beyaz başörtüleriyle kendinden geçmiş gibi dans eden beş ‘teyze’ beliriyor. Alışıldık dansçılara benzemiyorlar. 50-60 yaşlarındalar. Şişkin göbekleri var. Süslü püslü değiller. Seyirciye kur yaptıkları, birilerine bağırıp çağırdıkları, göbek attıkları, zaman zaman pek de anlam veremediğiniz sahneler birbirini izliyor. Galiba Bouchra Ouizguen’in istediği, sizi tam da bu alana çekmek. İzlediklerinizi anlamlandırmakta, adlandırmakta zorlandığımız sulara. Çekiliyorsunuz…

 

Bu dansçılarla bir araya gelmeden önce neler yapıyordunuz?

Bouchra Ouizguen: Ben kendi kendini eğitmiş bir dansçıyım. Başta sadece solo çalışmalar yapıyordum. Hareketi takıntı halini getirmiş insanlarla birlikte çalışamıyordum. Sadece kendime benzeyen insanlarla birlikte çalışma fikri bana çok uzaktı. Müzisyenlere, komedyenlere, dansçılara ihtiyacım vardı. Çünkü ne kadar çok oyun oynarsanız o kadar özgür oluyorsunuz. Kariyerinin sonundaki sanatçılarla birlikte çalışmak istedim. İçinde bu işe yeniden başlamak için bir ateş olan insanlarla.

 

Onlarla nasıl buluştunuz?

Dansçı seçmesi falan yapmadım. Şöyle oluyor aslında: Bir kabarede içmeye gidiyorsun, sahnede birini görüyorsun, “İşte bu kadınla çalışmak istiyorum” diyorsun… Bazılarına, nasıl dans ettiklerini bile görmeden teklifte bulundum.

 

 

 

Hepsi eski kabare oyuncusu mu?

Evet, Fas’ın çeşitli şehirlerinden gelen, daha çok şarkıcılık yapan kişiler.

 

Seçimlerinizde sizi yönlendiren neydi?

Karakterleri. Çok komiklerdi. Çok güçlülerdi. Sabahın beşinde kör kütük sarhoş insanları eğlendirebiliyorsanız her şeyi başarabilirsiniz. Bu dansçıların benim yaşımı aşan kariyerleri var. Sahnede nasıl öne çıkacaklarını, nasıl geride duracaklarını, sahnedeki durumu okumayı çok iyi biliyorlar. Bu insanları alıp New York’taki büyük bir sahneye koyun; oraya bile benden, birçok dansçıdan çok daha hızlı uyum sağlarlar. Nerede olurlarsa olsunlar, kendilerini evlerindeymiş gibi hissediyorlar. Onlardan öğrenebileceğimiz çok şey var.

 

Kaç yaşlarındalar?

En yaşlısı 65-66, en genci 53-54 yaşlarında.

 

 

Performansın başında, zifiri karanlıkta sadece dansçıların seslerini duyduğumuz sahne neden o kadar uzundu?

Bence yeterince uzun değildi. Daha da uzun olabilirdi. Hatta, performansın tamamı o sahneden ibaret olabilirdi. Dansçılar karanlıktan çıkıp geliyor. Seyirci bununla baş etmek zorunda kalıyor. Bu arada, dansçıların sadece seslerini duymuyorsunuz. Hareket ettiklerini de hissediyorsunuz. Birşeyler hareket etmeye başlıyor ama ne olduğunu bilmiyorsunuz. Bu belirsizliği seviyorum.

 

Dansçılar bu işte doğaçlama yapıyorlar mı?

Sabit bir yapımız var, onun içinde doğaçlama yapıyorlar. Zaten her performansta aynı şeyleri yapsalardı onlarla 10 yıldan uzun süre çalışamazdım. Ben her gecenin eşsiz olmasını isterim. Bunun için de sanatçıların kendilerini özgür hissetmesi gerekir. Performanslardan bir gün önce yaptığımız provalarda dansçılar önerilerini getiriyor. Bazılarını kullanmaya, bazılarını kullanmamaya karar veriyoruz. Daha çok ritmi gözetiyoruz.

 

Bu işte neden delilik temasını seçtiniz?

Çünkü öyleyiz.

 

Deli miyiz?

Evet. Tanrıya şükürler olsun öyleyiz. Hepimiz farklı seviyelerde deliyiz.

 

Delilik derken neyi kastediyorsunuz?

Benim için negatif değil, pozitif bir şey bu. Delilik, harika kararlar vermenize yardımcı olan bir şey. Aslında delilik-akıllılık, dansçılar-dansçı olmayanlar, şarkıcılar, kadınlar, şunlar, bunlar, bu kategoriler… her şey birbiriyle bağlantılı. Hayatınızda bir şey olur, iki ay, altı ay deli gibi olursunuz. Birini kaybedersiniz, zaman-mekan algınız yok olur. Hepimiz farklı ağırlıklarda da olsa bu tür şeyleri yaşıyoruz. Buna alan tanımalıyız. On yıl önce insanlar bana “Bu kadınlarla çalışılır mı, deli misin sen?” diye soruyordu. Ben ise bunun delilik olduğunu düşünmüyordum.

 

 

Onlar neden öyle düşünüyordu?

Çünkü çılgın kadınlar bunlar. Sözleşme imzalamaya kalkıyorsunuz, gelmiyorlar. Ben de “Kabul ediyorum, bu biraz rock ‘n roll bir tavır ama delilik değil” diyordum. Her şeyin belirli olmasından hoşlanan kişiler için her an kendi istediklerini yapmaya çalışan böyle insanlarla proje geliştirmek imkansız. Oysa, hayatımda gördüğüm en ciddi, çalışma zamanlarına en sadık insanlar çıktı bu kadınlar. Ama tabii, içlerinde gerçek bir çılgınlık da var.

 

Ne gibi?

Her gün, her gün, her gün yaşıyoruz biz bunu. Berlin’de ya da Chicago’da bir bara gidiyorlar mesela, içki bile içmeden masalara çıkıp dans etmeye başlıyorlar. Görenler “Bu ne böyle, ne yapıyor bunlar?” diyor. Sarhoş ya da haplı olmayan kaç çağdaş dansçı yapar bunu?

 

Bu “çılgınlığın” zor yanları da var mı?

Bazen korkutucu olabiliyor. İstediklerini yapamazlarsa hırçınlaşıyorlar.

 

Nasıl yani?

Yapmak istediklerini ısrarla savunuyorlar. Sert davranırsanız sert tepki veriyorlar.

 

Bununla nasıl baş ediyorsunuz?

Buna bayılıyorum ben. Yaşadığımı hissediyorum. Yaptığım işi sevmeye devam etmemi sağladılar.

 

Tanıdığınız diğer dansçılardan başka ne farkları var?

Kendi bedenlerini, yaşlarını, deneyimlerini sahneye taşıyabiliyorlar. Hayatları hareketlerin içinde kaybolmuyor. Tüm hayatlarını derilerinde, ellerinde, gözlerinde görebiliyorsunuz. Bunu seviyorum. Sahnede her şeyin mükemmel olmamasını seviyorum. Hatalar oluyor. Kırılganlıklar oluyor. Sahne dışında da onlarla birlikteyken hiç sıkılmıyorum. Birlikte yaşamayı seviyorum. Hiç bencil değiller. Şaşırma potansiyelleri, neşeleri…

 

Peki işlerinizi neden hep boş alanda sergiliyorsunuz?

Bir şey yaratmaya çalışan biri, neden bir şey söylemek için sahneye bir dekor parçası getirsin ki? Söyleyecek bir şeyim yoksa-

 

Ama sizin söyleyecek çok şeyiniz var-

Hayır. Benim çok boş alanım da var.

 

 

Bu parçaları hazırlarken seyircinin birşeyleri anlamasını mı, hissetmesini mi, yoksa başka bir şeyi mi amaçlıyorsunuz?

Bunlar her zaman bir arada oluyor. Sadece her seferinde daha özgür olmaya çalışıyorum.

 

Festivallerde nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Fas’taki tepkiler buradaki gibiydi. İşlerimi Fas’ta sahnelerken kendimi rahat hissediyorum. Zaten hepsini Fas’ta geliştiriyorum, önce Faslı seyircilere gösteriyorum. Tepkileri görmeyi de seviyorum. Ben seyircileri geliştirmek istiyorum. Performans sırasında sadece ben çalışmamalıyım, seyirci de çalışmalı. Bu işleri, bir bakıma, seyircileri bizimle birlikte çalışmaya sevk etmek için yapıyorum. Belki hep birlikte uçlara, çok uzaklara gidebiliriz.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

Y@nornek’in #herumutortakarar’ı Açık Arşiv Oldu
@nornek’in #herumutortakarar’ı Açık Arşiv Oldu

Nilay Örnek'le resimli apartman dedektifliğinden web sitesine uzanan yolculuğu üzerine...

SANAT

YB’r Şeyler Eks’k demezsin, yo!
B’r Şeyler Eks’k demezsin, yo!

Çağıl Kaya'yla bugün çıkan albümü B’r Şeyler Eks’k’i ve cazdan rap'e uzanan müzik serüvenini konuştuk.

MEYDAN

Y‘Asıl kimse çocuklara saygı duymuyor’
‘Asıl kimse çocuklara saygı duymuyor’

Nasıl çocuklara öncelik verilen politikalar geliştirebiliriz? Eğitim Reformu Girişimi'nden Yeliz Düşkün anlatıyor.

KÜLTÜR

YŞantiyeden sahneye, oradan kürsüye
Şantiyeden sahneye, oradan kürsüye

Ebru Nihan Celkan: İnsanlar da kendi acılarından yola çıkarlarsa ve kendilerini oldukları gibi ifade etmeye başlarlarsa değişim olur.

Bir de bunlar var

Zeynep Uysal’la Halit Ziya Edebiyatı Üzerine 2: Nasıl Yazdı? Nasıl Okudu? Nasıl Unutuldu?
Işığın Peşinden / Aynanın İçinden: Amerikan Deneysel Sinemasından Seçkiler
ortadoğu’nun en demokratik ülkesi israil mi?

Pin It on Pinterest