Oraya buraya sürekli çekiştirilen eğitim sisteminde farklı modellerin, uygulamaların da yer alabileceğine dair bir fikir, somut bir öneri.

ECİNNİLİK

Çocuklar İçin Felsefe: “Tartışıyoruz Ama Kavga Etmiyoruz”

Oğuz Atay’ın okur okumaz beni çok çarpan bir cümlesi var, seneler evvel denk gelmiştim: “Çocuklar herşeyi bilirler, onlardan hiçbir şey saklayamazsınız” diyordu. Herhalde Tutunamayanlar romanından olacak. O zamanlar etrafımda çok çocuk yoktu ve bir anda çocuk dediğimiz bu insanların ne kadar da tekinsiz oldukları gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalmıştım.

 

Şimdi bana öyle geliyor ki herhalde bu tekinsizlik durumları okul yaşına dek artarak coşkuyla devam eden bir merak, sorgulama, öğrenme isteği ve açlıktan da kaynaklanıyor. Okul sıralarına oturmalarıyla beraber yaşken eğiltilmeye çalışılan ağaçlara mı dönüyorlar nedir, o coşku yerini dertli, tasalı başka bir hallere bırakıyor. Esas tekinsizlik de bu olsa gerek aslında. Ardı ardına gelen sınavlarla yetişkinliğe doğru atılan ve giderek ağırlaşan adımlar.

 

Ediz Dikmelik, İzmir’de bir vakıf aracılığıyla çocuklarla felsefe yapıyor bir süredir. Onunla tüm deneyimi ve program hakkında konuştuk. Çocukların okul eğitimlerinden sonra gönüllü olarak katıldıkları bir yer felsefe sınıfı. Üstelik her ders de iki saate yakın sürüyor, 9 yaş civarı çocukları için uzun bile sayılabilir belki, ancak okuyunca göreceksiniz kimse ders bitsin diye saatine bakmıyor. Hani günde altı saat felsefe dersi görmeye bile razılar! Röportajda mümkün olduğunda Ediz Dikmelik’in kendi deneyimine odaklanmaya çalıştık çünkü oraya buraya sürekli çekiştirilen eğitim sistemi içinde bu türden modellerin, uygulamaların da yer alabileceğine dair bir fikir, somut bir öneri getiriyor onun deneyimi.

 

Tartışma için her zamanki gibi yorumlarda buluşalım ve “o söylediğin çok saçma!” gibi çıkışlardan da uzak duralım, çünkü öylesi çok saçma!

 

Neye ihtiyacımız var felsefe sınıfı için? Nasıl oluyor?

Çocuklar için Felsefe programının avantajlarından biri uygulama için gereken maddi ihtiyaçların düşük olması. Bu iş temelde bir grup çocuğun çember halinde oturabildiği ve yazı yazılabilecek bir yüzeyin olduğu her ortamda yapılabiliyor. Dolayısıyla asıl belirleyici olan kurumların bu konudaki açıklığı ve eğitmen bulunup bulunamayacağı. Ben bu programla Kanada’da tanışmış ve uygulamıştım. Orada devlet okullarının seçmeli bir dersi kapsamında gerçekleşmişti. Buraya geldikten sonra Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na (TEGV) proje olarak sundum ve TEGV birimlerinden birinde, okul saatleri dışındaki bir etkinlik olarak uyguladık. 3. ve 4. Sınıf öğrencileri okuldan sonra TEGV’in birimine geliyor ve nasıl İngilizce ya da Matematik dersleri alıyorlarsa felsefe dersi alıyorlardı.

 

Derslerin seyri nasıl?

Bu programın bir seansı yaklaşık iki saat sürüyor ve üç ana aşamadan oluşuyor. Birinci aşamada “uyaran” dediğimiz bir aktiviteyle başlıyoruz. Video izleme, oyun oynama, hikâye kitabı okuma gibi, eğitmenin seçtiği ve tartışma doğurmaya müsait bir aktiviteden sonra, soru oluşturma aşamasına geçiyoruz. Bu aşamada çocuklar bireysel ve grup olarak çeşitli sorular oluşturuyor, değerlendiriyor, ve aktiviteyle ilgili hangi konuları tartışmak istediklerini belirliyorlar. Ortaya çıkan sorular sınıfça oylanıyor ve odaklanmak istediğimiz konular netleşiyor. Üçüncü aşama, “Sorgulama Topluluğu” dediğimiz tartışma aşaması. Burada çocuklar fikirlerini grupla paylaşıyor, eğitmenin liderliğinde tartışmayı istedikleri gibi derinleştiriyorlar. Bu aşamanın, fikirlerin havada uçuştuğu bir sohbetten ziyade varsayımların belirlendiği, itirazların geliştirildiği, kavramların sorgulandığı — yani felsefe yapılan — bir diyalog olması amaçlanıyor.

 

Senin açından deneyimin öne çıkan yanları neler?

Çocukların iyi düşünürler olduğu gerçeğine artık alışmış durumdayım. Yine de şaşırdığım ve hoşuma giden şeyler oluyor. Örneğin okuduğumuz hikâyelerden birinde “post hoc ergo propter hoc” diye bilinen bir mantık hatası yapılıyordu. Çocuklar bu hatayı kendi kendilerine yakalamayı başardılar.

 

Nedir o?

“Bundan sonra, o halde bundan dolayı” gibi bir anlamı var. Mesela hastayken bol bol domates yesem ve sonrasında iyileşince “çok domates yediğim için iyileştim” gibi bir çıkarım yapsam, bu mantık hatasına düşmüş olurum. Bunu fark etmek ve anlamak, 9 yaşındaki çocuklar için pek kolay değil. Hikâyedeki karakterin hatasını fark edip kendilerince ifade ettiklerinde şaşırmıştım.

 

Tartışmalar nasıl seyrediyor peki sınıf ortamında?

Çocukların tartışmaları çektikleri yerler ilginç olabiliyor. Bazen tartışmanın belirli bir konuya gitmesi umuduyla derse gidiyorum. Örneğin “hayvan hakları” gibi bir konuyu tartışacağımız zaman “hayvanları besin olarak görmemiz doğru mu?” gibi bir soruya ulaşmayı umuyorum. Bazen bu olamıyor ama bir bakıyorum “bize zarar verme ihtimali olan hayvanlara karşı sorumluluklarımız nelerdir?” gibi başka bir ilginç soruyu tartışıyoruz. Bu tartışmada anlamlı bir ilerleme gösteriyoruz. Benim hedeflerimin dışındaki sorulara ulaşmaları ve bunlarla ilgili kaliteli diyaloglara girmeleri beni hem şaşırtıyor hem de sevindiriyor.

 

Çocuklar seni nasıl görüyor acaba, otorite figüründen ziyade bir çeşit “kafadar” gibi olabilir mi?

Öğrenciler beni ne arkadaşları ne de alışık oldukları gibi bir öğretmen olarak görüyorlar. Özellikle TEGV’de bizim öğrencilerle ilişkimiz okullardaki kadar resmî değil. Ayrıca gönüllü eğitmenler asla çocukların korktukları karakterler olmuyorlar. Hem TEGV ortamı hem de “Çocuklar için Felsefe” programının yapısı sebebiyle gayet pozitif bir ilişki içinde oluyoruz.

 

Dersin başında gönülsüz olan/göz deviren, ama sonra kendini kaptıranlar oldu mu?

Başlarda şikâyet eden öğrenciler olabiliyor. “Bir sürü soru var, cevaplarını vermiyor!!” gibi serzenişler duyuyoruz. Birkaç haftadan sonra öğrencilerin hemen hemen hepsi memnun olmaya başlıyor ve felsefe en sevdikleri derslerden birine dönüşüyor. Bunun temel sebebi, öğretmenin pasif durumdaki öğrencilere bilgiler aktardığı bir modelin izlenmiyor oluşu. Öğrenciler baştan sona aktifler ve en çok birbirlerinden öğreniyorlar. Dersler çok eğlenceli geçiyor. Ödev, sınav, sözlü gibi stres yaratan şeyler yok. Aktiviteler eğlenceli, soru oluşturma kısmı zihinsel açıdan zorlayıcı. Tartışma kısmı ise tamamen ayrı bir fenomen. Genelde ders bittiği halde heyecanla tartışmaya devam etmek isteyenler oluyor.

 

Gelişim, hatta belki ilerleme olarak değerlendirilebilecek değişimleri hemen fark ediyor musun?

Birkaç hafta içinde gelişmeler gözlemeye başlıyoruz. Bu gelişmeler birden fazla alanda oluyor. Grubumdaki çocuklar başka bir öğretmenlerine “biz felsefe dersinde tartışıyoruz, ama kavga etmiyoruz” demişler. Bu onlara ilginç gelmiş. Ben bunu duyunca bir sonraki derste “tartışma”nın ne demek olduğunu sordum ve genelde “kavga, çatışma” gibi cevaplar aldım. Daha sonra her derste biraz biraz tartışmalardan ne beklediğimizden, amacımızın ne olduğundan bahsetmeye başladık. Zamanla “Cüneyt! Söylediğin çok saçma!” gibi çıkışlar azaldı. Düşünme kabiliyetlerini ilerletmenin yanında tartışma kültürüne de bir giriş yaptık diye düşünüyorum.

 

Beni memnun eden olaylardan biri de şuydu: Programı sonlandırdığımız gün çocuklarla bir değerlendirme yaptık. Neler yaptık, neler öğrendik, nasıl değiştik gibi konuları konuştuk. Çocuklardan birinin kendisinde gördüğü değişim oldukça umut vericiydi. Şöyle dedi: “Eskiden bazı soruları direkt cevaplıyordum ama düşünmeden cevaplıyordum. Artık düşünerek cevaplara ulaşıyorum.”

 

Hayatı değişti yani!

Öyle diyebiliriz çünkü edindiği bu alışkanlık birçok alanda işine yarayacak. Aynı zamanda çocukların eğitimden beklentilerinin de değiştiğini hissediyorum. Programı bitirdiğimizde çocuklar toplanıp TEGV biriminin müdürüne gitmişler ve dersin devam etmesini istediklerini söylemişler. Müdürümüz de ısrarları azaltmak için “Size günde altı saat felsefe dersi koyuyorum!” demiş. Çocukların buna verdiği tepki “YAŞASIN!!” olmuş. Tabii ki günde altı saat ders koyulmadı ama çocukların böyle bir teklife sevinmeleri eğitim adına harika bir durum.

 

Kanada ve Türkiye deneyimlerin hakkında ne söylemek istersin?

Kanada’daki öğrencilerle buradaki öğrenciler arasında ilgi, kabiliyet ve yatkınlık açısından fark yok. Ancak alışık oldukları eğitim sistemiyle ilgili önemli farklar gözlemlenebiliyor. Örneğin Türkiye’deki öğrenciler dairesel olarak oturup birbirleriyle konuşma deneyimini pek yaşamamışlar. Grup halinde tartışmaya geçtiğimizde arkadaşlarından ziyade öğretmene bir şeyler anlatmak istiyorlar. Öğretmenden onay bekliyorlar. TEGV’deki grubumda bunu değiştirmem haftalar aldı.

 

Çocuklar için felsefe dersi açmak isteyen okul yöneticileri ne yapsınlar?

Şu aşamada doğrudan bu konuyla ilgilenen eğitimcilere ulaşmalılar. Maalesef henüz Türkiye’de bu işi yapan kişi sayısı olukça az. Bildiğim kadarıyla henüz bu konuda aktif çalışan bir derneğimiz yok.

 

Bir de ufak bir uyarı yapmam gerekiyor. “Çocuklar için Felsefe” aslında belirli bir eğitim yöntemini ifade ediyor. Bu, yurt dışında P4C olarak bilinen, 70’lerde Matthew Lipman tarafından temelleri atılmış bir yöntem. Bizler Türkiye’de bu yöntemi uygulamaya çalışıyoruz. Ancak “çocuklar için felsefe” oldukça genel bir terim olduğundan bazen başka yöntemleri kullanan programlar da bu isimle anılabiliyor. Örneğin lisedeki felsefe eğitimini biraz daha basitleştirip buna “çocuklar için felsefe” diyebilirsiniz. Böyle bir program P4C kadar faydalı ve dönüştürücü olmayabilir. P4C, standart felsefe eğitimine kıyasla biraz daha “alternatif” kalıyor. Bu röportajda bahsettiğim gibi bir programla ilgilenen veliler ve eğitimciler bu farktan haberdar olmalılar.

 

 

Çocuklar için Felsefe programının web sitesi: http://cocuklarlafelsefe.com

 

 

Ana görüntü: Andy Goldsworthy

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

TARİH

YKarpuz Kabuğundan Taç
Karpuz Kabuğundan Taç

Maraton yüzen ilk kadın sporcu Canan Ateş, 1979'da katıldığı bir TRT programında yüzücülük kariyerini anlatıyor.

ECİNNİLİK

YAnnesi Amelya Hanım’ı Oynarken Adile Naşit
Annesi Amelya Hanım’ı Oynarken Adile Naşit

Annesi Amelya Hanım rolünde Adile Naşit kendi çocukluğuna bakıyor.

SANAT

YSöyleşi: Şövket Elekberova, Pıçıldaşın Lepeler
Söyleşi: Şövket Elekberova, Pıçıldaşın Lepeler

Sovyet Azerbaycanı'nın efsanevi ismi Şövket Elekberova'nın bu şarkısı neler anlatıyor?

ECİNNİLİK

YSanal Ev İşleri Sergisi: Sonsuz Patates
Sanal Ev İşleri Sergisi: Sonsuz Patates

Ne yapalım, nasıl yapalım da görünür hale getirelim ev işlerine gömdüğümüz zamanı? 

Bir de bunlar var

Evlenirken Belim Na Böyle İncecikti
8 Mart Çökeltisi: Aristo Bey N’apıyorsunuz?
Arzu Tramvayı Mars’a Kondu

Pin It on Pinterest