Her şeyi yoluna koyan, üstüne bir de çay demleyen bir görünmez el.

MEYDAN

Adam Smith’in yemeğini pişiren kimdi?

Sizlere bir kitap tavsiyesinde bulunmak niyetindeyim. Kitaptan bahsettiğimde birkaç kişiden “iktisatın da mı feminist hâli oluyormuş canım, suyunu çıkardınız!” yorumu alınca yazmak farz oldu. İsterseniz önce bu soruyla başlayalım. Sonrasında da suyunu çıkaralım. Feminist iktisat olur mu?

 

Olur, hem de pek güzel olur. Feminist iktisad lafını duyunca “yok artık!” yorumu yapan tanışlarımın olayı “istediğin bir kelimenin önüne –feminist- ekle, olsun bitsin o zaman” diye anladıklarını gördüm. Ancak olay, elbette böyle değil. Yani kadın çalışmaları, var olan bilim dallarının önüne feminist kelimesini yapıştırıp sonra da bir şey çıkar mı diye onu didiklemekten ibaret değil. Zaman içinde tüm sosyal bilimler, eril tahakkümü besleyen kodları sorgulamaya başladı ve feminist analizler ortaya koydu. Ama özellikle de kapitalizm ve eril tahakkümün nasıl iç içe bir döngü olduğunu dikkatlice düşününce, feminist teorilerin iktisat için ne kadar hayati olduğunu fark etmemek imkânsız.

 

 

Adam Smith’in yemeğini pişiren kimdi?, İsveçli gazeteci ve yazar Katrine Marcal tarafından kaleme alınmış. Uppsala Üniversitesi’nde ekonomi ve siyaset üzerine eğitim gören Marcal, öğrencilik yıllarında yazdığı blog sayesinde keşfedilip gazeteciliğe başlamış. 2012 yılında İsveç’de ilk baskısı yapılan mevzu-bahis kitabı ise geçtiğimiz altı yıl içinde tam 19 dile çevrildi, ödüller kazandı. Türkçe tercümesini Ali Arda yaptı. Bizim için biraz yeni bir kitap. İlk baskısı Koç Üniversitesi Yayınları’ndan Ocak 2018’de çıktı.

 

Kitapla ilk karşılaşmamda, gayri ihtiyari sorulan soruya cevap verirken buldum kendimi. Ekonominin babası Adam Smith bildiğimiz üzere hiç evlenmemişti. Öyleyse yemeklerini kim yapıyordu? Büyük bir ihtimalle, muhterem annesi Bayan Smith.

 

Kitap Adam Smith’in ünlü sofra örneği ile başlıyor. Ekonomiyi anlamak için bizleri, akşam yemeği soframıza bakmaya ve onların nereden geldiği anlamaya davet eden Adam Smith, bu yemeği her akşam önüne getiren annesini hesaba katıyor muydu? Ekonomiyi anlamak için parçalara böl diyor Smith. Soframızdaki ekmek, peynir şarap ve mum nereden ve nasıl gelir? Şu cevabı verir Adam Smith: Hepsini gerekli yerlerden alırız ve bu yerler bizi sevdikleri için değil ticari çıkar elde ettikleri için verirler bu maddeleri bize. En işlevsel iktisadi metaforlardan biridir sofra. Katrine Marçal bize buradaki kayıp parçayı işaret ederek başlıyor kitabına. Bu yemekleri kim pişirir? Üstelik ticari bir çıkar elde etmeden.

 

Birçok kişi tarafından Freakonomics’in (Türkçe’de, Görünmeyen Ekonomi:Dünya gerçekte nasıl işliyor? ismiyle Boyner yayınları tarafından basılmış) feminist versiyonu olarak nitelendirilmiş bu kitap, bence çok başarılı bir popüler ekonomi kitabı. Teorilere derinlemesine girmeden ve okurun akademik bir bilgiye sahip olduğunu varsaymadan, iktisatın temel sorunlarını başka bir gözle sorguluyor. Ancak kitabın temel hareket noktası, adından da anlaşılacağı üzere iktisadda kadının ve kadın emeğinin görmezden gelinmesi. Adam Smith’in piyasayı her zaman dengeye getirdiğini iddia ettiği o meşhur “görünmez el”ini kadın ile bağdaştırıyor. Bu, kadın emeğinin herkes uyurken piyasaları dengelediğini ima eden, yüceltici bir benzetme değil. Her şeyi yoluna koyan, üstüne bir de çay demleyen görünmez elin nasıl kapsama alanı dışında kaldığını anlatıyor. Simone de Beauvoir’in izinden giderek “ikinci İktisat” diye tanımlıyor bu durumu:

“İkinci cins gibi bir de ikinci iktisat var. Geleneksel olarak, erkekler tarafından yapılan işler hesaba katılır. Ekonomik dünya görüşünü bu tayin ediyor. Kadın emeği “öteki”. Erkeğin yapmadığı, ama yaptığı işi yapabilmek için bağımlı olduğu her şey.’’

 

Marcal’ın İkinci İktisat diye tanımladığı alanda, anlamaya çalıştığı iki temel sorun var. Ev içi emeğin ekonomideki yeri ve cinsiyetçi maaş uygulamaları. Sahi, meşhur görünmez el her şeyi yoluna koyuyorsa, neden kadınların birebir aynı iş için erkeklerle aynı ücreti alması bu kadar uzun sürdü? Kadını iktisat modellerine dahil etmek için uğraşan ilk grup Chicago İktisatçılarıydı. 50’li yıllarda, Chicago İktisatçıları ayrımcılık kavramı üzerinde epeyce durdu. Nobel ödüllü Gary Becker’ın Ayrımcılığın Ekonomisi kitabı, dönemin en kapsamlı çalışmasıydı. Becker kadınların daha az maaş almasını daha az üretken olmalarıyla açıkladı. Erkekler işten döndüklerinde ayaklarını uzatıp gazete okurken, kadınlar yemek, çamaşır ve çocukların bakımı gibi birçok şeyle uğraşıyordu. Enerjilerini o kadar çok yere harcıyorlardı ve iş yerinde erkekler kadar emek üretemiyorlardı. Marcal, bunu bir başlangıç noktası olarak görmekle birlikte, Becker’ı kolaya kaçmakla suçluyor. Çünkü Becker’a göre ayrımcılık hoş değildi, evet, ancak rasyoneldi, rasyonel olan her şey piyasa tarafından halledilebilirdi. Irk ve cinsiyet ayrımcılığının karşımıza hep birbiri ardına çıkmasına alışkınız. Becker’ın teorisinde de böyle. Siyah işçilerin beyaz işçilerden daha az ücret alması da rasyoneldi. Çünkü Marcal’ın deyimiyle, siyahların servis yapmadığı bir restoranda yemek istemek, kahvene dört damla süt istemek kadar normaldi. Piyasanın yeterince rasyonel karşıladığı şeyler, uzun yıllar ayrımcılık sayılmadı.

 

Ev içi emek konusuna gelince, Betty Friedan’dan alıntılar yapıyor Katrine Marcal. Ve esas anahtarın bu kısım olduğunu söylüyor: “Eğer ekonomi ile ilgili tam bir resim istiyorsak, nüfusun yarısının zamanının yarısında ne yaptığını bilmeliyiz.”

 

Sorunun temeli elbette kadının ağır yükler altında ezildiği evlilik kurumuna dayanıyor. Hayatını devam ettirmek için yapması gereken gündelik işlerin hiçbirini kendi yapmayan erkekler için, geleneksel bir evlilik son derece kârlı bir yatırım. Böylece çoraplarının nerede olduğunu bile bilmeyecek ve akşamları durmadan ne kadar yorulduğundan bahsedebilecek. Çoraplarınızın hangi çekmecede olduğunu bilmemek, ciddi bir lükstür. Feminist bir analiz yapmanın dışında, davranışsal iktisatın temel sorularını da çok güzel tartışıyor kitap. Homo-economicus kimdir? İnsan gerçekten de her zaman rasyonel midir? Gerçek hayatta “diğer değişkenler” her zaman sabit olabilir mi?

 

Homo-economicus, nam-ı diğer iktisadi birey: Her zaman rasyonel davranan, her zaman faydasını maksimize etmek isteyen, gözümde hep ağzından salyalar akan bir canavar gibi canlanan birey. İktisat eğitimi alan biri olarak, hâlâ her şartta rasyonel davranma işini kafama oturtamadım. Marcal da rasyonellik kavramının üzerinde çokça duruyor ve çok güzel eleştiriyor. İktisat teorilerinin çoğu size Lost’u aratmaz, bu bakımdan heyecanlıdır. Hikâye hep bir ya da birkaç insanın ıssız adaya düşmesiyle başlar. Yalnızca iki kişinin olduğu bir ekonomi yaratacağından, çok işe yarar bir metafordur. Bir çuval pirinci olan bir adam ile bir çuval altını olan bir adam ıssız bir adaya düşer. Eskiden altını olan adam zenginken, artık pirinci olan daha zengindir. Çünkü adada onlardan başka kimse yoktur ve altının da bir işlevi kalmamıştır. Sizce bu iki adam arasında nasıl bir pazarlık yaşanır? Marcal şöyle yorumluyor bu hikayeyi:

“İktisatçıların standart modelleri, ıssız bir adaya düşmüş iki insanın anlaşma ihtimalini asla düşünmez. Belki kendilerini çok yalnız hissedeceklerini. Korkacaklarını. Birbirlerine ihtiyaç duyacaklarını. Biraz sohbet ettikten sonra ikisinin de çocukken ıspanaktan nefret ettiğinin ortaya çıkacağını. Belki biraz düşündükten sonra, pirinci bölüşmeye karar vereceklerini. İnsanlar böyle davranabilir. Bunun ekonomik bir anlamı yok mu?”

Uzun süredir iktisat teorilerindeki rasyonellikle başı belada biri olarak, bu kitap bana çok iyi geldi. Meraklısına duyurulur.

 
 
 

Görsel: John Singer Sargent

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YMacaristan’da Feminizm ve Güncel Muhafazakar Politikalar Karşısında Kadın Hareketi
Macaristan’da Feminizm ve Güncel Muhafazakar Politikalar Karşısında Kadın Hareketi

Budapeşte Teknoloji ve Ekonomi Üniversitesi’nde sosyolog Emília Barna'yla konuştuk.

ECİNNİLİK

YInfluencer Nedir, Ne Değildir?
Influencer Nedir, Ne Değildir?

Influencer olmanın bir okulu, kuralı ya da şartı yok. Herkes olabilir. Takipçi kitlesiyle içerik üreticisini ayıran tek şey mecrayı farklı kullanma kararı.

ENGLISH

YOn Women’s Right to Being Lazy: Zsofi and Bori from the “Lazy Women” Team
On Women’s Right to Being Lazy: Zsofi and Bori from the “Lazy Women” Team

Lazy Women is a platform dedicated to all women who have been accused of laziness at least at some point in their lives. It is a platform where you have zero obligations; you can do, think and express whatever you want.

ECİNNİLİK

YKadınların Tembellik Hakkı Üzerine: Lazy Women Ekibinden Zsofi ve Bori
Kadınların Tembellik Hakkı Üzerine: Lazy Women Ekibinden Zsofi ve Bori

Lazy Women sıfır zorunluluğun olduğu, istediğinizi yapabileceğiniz, düşünebileceğiniz ve ifade edebileceğiniz, dünyanın her yerinden kadınlara ifade alanı sağlayan bir platform.

Bir de bunlar var

İstanbul Maratonu’nu Koşuyoruz (Kayıt için son gün 30 Eylül!)
“Bedenlerimiz İçin Özür Dilemeyeceğiz”
Bosna Hersek’ten Meseleli Kuir Tasarımlar: TANKA

Pin It on Pinterest