Kavga, polemik, basitlik, skandal, hepsi bu röportajda.

KÜLTÜR

Magazin Tarihçisi Şokopop’la Yıldızların Peşinde

Magazinin magazin olduğu günleri hatırlar mısınız? Canlı yayınlarda evlenme teklifleri, tokatlar ve hakaretler izlediğimiz; yıldızların savaş bölgelerinde selfi çekmek yerine toplu iftarlarda göbek atıp fasıl yaptığı o günleri? Magazin figürlerinin hayranlarına parmak sallamak yerine, bütün bir magazin kurgusunun bize toplumsal gerçekleri unutturmak için inşa edildiği o günleri? 23 Şubat’ta “Merhabalar, burası Türkiye’nin ilk magazin Youtube kanalı Şokopop” sloganıyla yayınına başlayan Şokopop hatıdirlıyor ve videolarında bize hiç bitmeyen kan davalarını, ünlülerin kimliklerini nasıl inşa ettiklerini, ilişkilerinin onlar hakkında ne söylediğini detaylı bir biçimde anlatıyor.

 

 

Şokopop videoları, her ne kadar magazin kurgusu ve bizzat kendileri izin vermese de, bütün bu magazin figürlerinin gerçek birer insan olduklarını gösteriyor ve hayalle gerçek arasında kalan o izlemesi zevkli yere işaret ediyor. Hazırladığı magazin belgeselleri bugüne kadar defalarca sansürlenen, yüzbinlerce kez izlenen, Can Tanrıyar’la mahkemelik, Petek Dinçöz fanlarıyla yoldaş olan Şokopop ile buluştum. Kavga, polemik, basitlik, skandal, hepsi bu röportajda.

 

Ayşe Arman kürlüğü de yaptık tabii ki

 

Nasıl başladı magazin merakın?
Ortaokul yıllarımda başladı diyebilirim. Cumhuriyet’ten başka gazetenin alınmadığı bir evde büyüdüm. Eve çantamda gizli gizli Pasha’lar, Şamdan’lar soktuğumu bilirim. Magazindeki kadın figürlerinden çok etkilendim, bazılarını biraz korkutucu da bulurdum. İlk ikonum Banu Alkan’dır. Banu Alkan aynı zamanda arşivciliğe ilk sarmama neden olan kişidir. Ben ilkokuldayken, Okan Bayülgen’in Zaga’sına Banu Alkan ve Serpil Çakmaklı konuk olmuştu ve bütün program ‘Bu İkiliye Dikkat’ filmi üzerinden dönmüştü. Serpil Çakmaklı filmden çok utanırken, Banu Alkan ‘bizim filmlerimiz mükemmeldi, her biri birer efsanedir’ diyordu. O dönem Banu Alkan’ın 80’lerde çektiği filmlerin hepsi gündüz kuşağında yayınlanmaya başladı ve ben hepsini teker teker izledim, Banu Alkan’a aşık oldum. Hayatımda tanıdığım en frapan kadındı ve kendini çok seviyordu. Kendini muhtemelen kimsenin sevmediği gibi seviyordu.

 

Banu Alkan o dönem aslında çok güncel bir figür değildi, yeniden parlatılan ve biraz da alay konusu edilen biriydi. Güncel isimler ilgini çekmiyor muydu?
Gülben Ergen’e sardığımı hatırlıyorum, o da bir ikondu benim için. Onun çok ünlü olmasını istiyordum. Daha Marziye’de oynarken ve ezikken dahi ona sarmıştım. Gülben Ergen hep çok iyi ve istekli bir kız gibi görünüyordu ama bu kadar ünlü olacağını beklemezdik. Dadı patladığında, o zaman her gün telefonlaştığım kız arkadaşıma şöyle söylemiştim: ‘Bu kadın bir gün çok ünlü olacak’ Dadı’yla birlikte başka bir lige çıktı ve bir persona yarattı.

 

Gülben’in kaset skandalı sonrası geri adım atmaması da büyük saygı kazandırdı ona diye düşünüyorum. Gülben kariyerinin başından beri slut-shaming’le karşılaşıyor ama dik duruyor.
Gülben Ergen’in kasetinin çıkışını çok net hatırlıyorum. Kuzenimle vapurdaydık, yanımızdaki adam Hürriyet okuyordu, başlığı gördüm: “Uzanların kasasında Gülben’in kaseti bulundu.” O dönem seks kaseti diye bir konuya hakim değilim, henüz öyle bir fenomen ortaya çıkmış değil. İçimde fırtınalar koptuğunu hatırlıyorum: “Ne kaseti? Peki şimdi ne olacak?” Konu Savaş Ay’ın programında Yeşim Salkım ve Seren Serengil tarafından değerlendirelecekti bir pazar gecesi ve televizyonda reklamları dönüyordu. Okul çocuğu olduğum için izlemem imkansızdı ve içim yanarak uyudum o gece: “Bu kadınlar ne anlatacak.”

 

 

“Gülben-Seren” serisine “Kan Davası” ismini takmıştın. İster istemez Joan Crawford’la Bette Davis’in çekişmesini anlatan Feud’u hatırlıyor.
Benziyor gerçekten. Seren Serengil’in de mesela Joan Crawford gibi tehlikeli bir estetik geçmişi var. Göz rengini açtırıyor, üstelik görme kaybı riskini alarak. Ama ben ikisinin ilişkisini en çok All About Eve’e benzetiyorum. Seren’in Gülben’e el uzatması, bu denli ünlü olmasına yardımcı olması, fakat Gülben’in bunu sonra reddediyor olması… Videomda Seren Serengil’in Nefret kitabına değiniyorum ama aslında Seren Serengil’in kitabına karşı Gülben Ergen’in de bir kitabı var, önsözünü Elif Şafak yazmış. Gülben kitabında kendisini Canan Yaka’yla tanıştıranın ya da Maksim’de sahneye çıkmasına vesile olanın Seren Serengil olduğundan asla bahsetmiyor.

 

Sen daha çok Serenci misin?
Şimdi Gülben’i tutuyorum ama aslında ikisiyle de çok karmaşık bir ilişkim var. Seren Serengil’i de çocukluğumdan beri çok severim, bir cadde kızı olduğu ve bir cadde kızına dair tüm klişeleri bünyesinde barındırabildiği için. O tipte kızlarla hayatımın bir döneminde beraber vakit geçirdiğim için hep çok sempatik geldi.  Çok da seksi bulurum, Gülben Ergen’i hiç seksi bulmadım mesela. Emrah’la birlikte oynadığı Yasak Sokaklar dizisi benim de çocukluğumun geçtiği Maltepe Sahil’de çekilirdi, o yüzden bizim hayatımızdan bir karakter gibi gelirdi bana Seren Serengil. Çocukken bir oyun oynardık: Kuzenim Emrah olurdu, ablam Seren Serengil olurdu; kıçına yastık koyup dudaklarına ruj sürerdik sonra kuzenim başına geçer ‘Emraaaah Emraaaah’ diye ağlardı. Ben de bunları kameraya çeken kişiydim.

 

Bir yandan da gelinen noktada Gülben Seren’e nazaran öyle güçlü ki insan ister istemez Seren’e acıyor.

Seren Serengil hayatına çok şanslı başlamış bir insan ama hiçbir fırsatı değerlendirememiş. İnsanlara davranışı, yorumları tahammül sınırında. En son Talat Bulut olayında bile Talat Bulut’u savundu. Kadın düşmanı ve kadınlar tarafından da sevilmiyor. Herkesin nefret etmeyi sevdiği bir karakter. İmtiyazlı sınıfın kadını ve bunu sürekli yüzümüze vurmayı seviyor aslında ama her şeyi eline yüzüne bulaştırmasıyla tanınıyor. Bu yüzden takip etmesi zevkli.

 

Gülben’in aşk hayatında da güçlü ya da saygın erkeklerle birlikte olma gibi bir eğilimi var.
Gülben ilişkileri konusunda akıllıca davranan birisi; ilişkilerini; evliliklerini çok göz önünde yaşamıyor. Seren Serengil için ise sevgilileri ve kocaları daima yanında taşıdığı, ışıltısını arttıran bir biblo, bir dekor gibi. Çok da manasız erkeklerle birlikte oluyor. Bir de Hülya Avşar gibi kocasını ve evliliğini pazarlama stratejisinin bir malzemesi haline getiren, dolayısıyla evlilik bitince güç kaybeden kadınlar var.

 

Başka var mı bu tarz evlilikler?
Sibel Can ve Hakan Ural evliliği de öyle bir evliliktir. Genç anne-baba olmaları, kariyerlerinde başarılı olmalarıyla 90’ların sonunda Türkiye’nin altın çiftiydiler. Modern ve mükemmel bir çift olarak sunuldular, onlarla birlikte tatillere, karne çıkışlarına gittik. Sibel Can çocuklarıyla birlikte sanal bebek oynarken onları izledik. Hakan Ural sportif ve seksi babaydı. Sibel Can ‘benim Türkiye’de en beğendiğim erkek o’; Hakan Ural da ‘ben Sibel’i bir ordu içinde rahatlıkla bırakırım’ gibi açıklamalar yapardı. Sonuç, Karagümrük Skandalı: Sibel Can Hakan Ural’ı Karahan Çantay’la aldattı ve bu ilişki bir kasede çekildi. Ardından şantaj malzemesi olarak kullanılınca Ural-Can çifti Karagümrük çetesinden bu sorunu çözmelerini rica etti. Hakan Ural bunun karşılığında onlara bu işi çözmeleri için iki adet Rolex saat hediye etti. Sonunda Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde ifade vermek zorunda kaldılar. Sibel Can mahkeme çıkışında ağlayarak basın açıklaması yaptı. İki ay gibi bir sürede de boşandılar.

 

 

Petek Dinçöz’ü hazırlamaya nasıl karar verdin?
Portreler hazırlamayı planladım ve hayat hikayesini anlatırken Televole ve Pazar Keyfi’nden bahsedebileceğim bir figür olarak seçtim Petek Dinçöz’ü. Televole ve Pazar Keyfi magazinin altın çağıdır ve Petek de onların doğurduğu bir figürdür. Bunu düşünerek başladım. Belgeseli hazırlamaya başladığımda, Can Tanrıyar’ın Kanal6 zamanlarına, kariyerinin başına döndüğümüz uzunca bir kısmı da vardı. Petek Dinçöz’ü hep sevdim, Can Tanrıyar’dan hep tiksindim. Ama bu ilişkiyle ilgili uzun uzun hiç düşünmedim. Esin Övet’in sunduğu, Petek Dinçöz’ün çıktığı ‘Söylemezsem Olmaz’ programı ilk yayınlandığında, baştan aşağıya izlemedim. Çoğunluğun da yaptığı gibi Başbakan’dan yardım istemesine odaklandım ve yaşatılan korkunç mağduriyeti göremedim. Bu kadın bir sabah programına katılıyor ve bir saatlik bir zaman dilimi içerisinde olan biten her şeyi anlatıyor. Konuşmasına bile zaman zaman izin veriliyor. Programın sonunda Petek’in tüm itirazlarına rağmen Can Tanrıyar programa telefonla bağlanıyor ve Petek Dinçöz stüdyoyu terk ediyor.

 

Sonrasında videonun odağı bu program ve Petek Dinçöz’ün duyulmayan ifşası oldu.
Videoyu yayınlayacağımı Instagram’dan duyurmamla birlikte, Petek Dinçöz’ün fan kulübünden insanlar yorumlarda toplanmaya başladı. Bu fanlar, hem Can Tanrıyar’ı hem de diğer ünlüleri yorumlara etiketleyerek ‘bu ambargo ne zaman bitecek’ gibi sorular sormaya başladılar. Bunun ertesi günü, henüz Petek videosunu koymadan, Uçan Kuş’un telif haklarını temsil eden şirket tarafından Seren-Gülben videolarım engellendi. O zamana kadar videolarım yaklaşık 2-3 aydır yayındaydı.

 

Petek fanları bana yazmaya başladılar, Can Tanrıyar bu fanlara hala yazıyor ve korkunç şeyler söylüyor. ‘Bu kız zaten öldü, mezardakini mi diriltmeye çalışıyorsunuz’ gibi korkunç şeyler, videodan bahsediyor. ‘Adını bile anmaya değmeyecek bir orospudur, ben onu çoktan unuttum’ gibi laflar, yok ‘oğlumu baştan çıkarmaya çalıştı’ yok ‘annesiyle yattım’ gibi iddialar. Şok oldum. Birincisi, Can Tanrıyar benimle uğraşıyor, hayat nasıl buraya geldi? İkincisi, videoyu hazırladığım dönemde benim kafam karışmıştı ve Petek’e hak veremez duruma gelmiştim. Bu adam sana tüm bunları yaparken niye hala onunla birlikteydin, böyle aşk mı olur? Bizler şöyle düşünüyoruz: Bu kadın geliri, ekonomik özgürlüğü, ismi olan; o ilişkiden çıkıp gitse var olabilecek bir kadın. Fark ettim ki, boşandıktan sonra bile aynı şekilde şiddetini devam ettirmiş. ‘Seni yaşarken öldüreceğim’ kafasına girmiş ve başarmış bir ölçüde de.

 

Şunu söylemem gerekiyor: Bizim Petek Dinçöz’ü tanıdığımız 2001-2007 senelerinde Petek Dinçöz aslında Can Tanrıyar. Sanki eski kişiliği, Diydem Ezgü tamamen ölmüş ve Petek Dinçöz doğmuş gibi. Petek Dinçöz fanlarından öğrendiğim kadarıyla o dönem fanlarla yazışmaları bile Can Tanrıyar yapıyormuş ve Petek bilgisayar kullanmayı bile bilmiyormuş.

 

 

Can Tanrıyar ya da Uçan Kuş seninle hiç birebir diyaloğa geçti mi?
Hayır. Videoların sansürlenmesi üzerine Petek videomda Uçan Kuş arşivinden sadece tek bir görüntü kullandım. Çok ikonik bir görüntüydü ve silmeye içim el vermedi. “Aşkın Tam Sırası” albümünün tanıtımı, Reina’da. Arkasını denize vermiş duruyor ve etrafında onlarca fotoğrafçı “Petek burdasın, Petek bendesin” diye bağırıyor. O üç saniyelik görüntüden ötürü video bir hafta sonra kaldırıldı ama ben o kısmı çıkarıp yeniden yükledim. Kanalımda en çok izlenen video bu, yüz bini geçti.

 

Videoların sansürlenmesi üzerine Uçan Kuş’un haklarını temsil eden WediaCorp şirketine telefon açtım. Bir kaç kez görüştüm, adil kullanım yaptığımı savundum. Yasal haklarımı savunacağımı söyleyip bundan sonra muhatabımın kim olduğunu sordum, Uçan Kuş dediler.

 

Şimdi ne yapıyor Petek Dinçöz, takip ediyor musun?
Şimdi AKP sermayesinden bir ailenin oğluyla evli, kendini korumak için evlendiği çok belli. Başbakan’dan yardım istemesinin üzerine hızlıca yapılmış bir nikah. Fakat Petek aslında çalışmaya devam ediyor, sadece Türkiye’de devam edemiyor. Azerbaycan’da ve İran’da kariyerini sürdürüyor. İran’da çok bilinen bir şarkıcı enteresan bir şekilde, ünlü isimlerle düetleri var. Azerbaycan’da sabah akşam televizyonda, hatta bir dönem bir sabah programı sundu. Çok da iyi bir sunucu. Sesi de çok gelişmiş, iyi eğitim almış ve bir stili var. Türkiye’de ünlü olmasının tek engeli Can Tanrıyar. Petek Dinçöz’ün şöhretine tanıklık etmiş milyonlarca insan olarak, bu hikayenin farkında değildik. Programdaki insanların yorumları korkunç ve şiddete tanıklık ettiklerini kabul ediyorlar. O videodan sonra bir Esin Övet hater’ı kitlesi oluştu.

 

 

Üçüncü olarak Seda Sayan biyografisi geldi “Bir Bacının Anatomisi” adıyla. Buna nasıl karar verdin?
Seda Sayan’ı yoğun istekle yaptım, aslında onu çok sonra yapmayı düşünüyordum. Hatta onun için ayrı bir kan davası bölümü hazırlamıştım ‘Seda Sayan vs. Soytarılar’ diye, kavga ettiği herkesi anlatan bir video. Mahsun, Erol Köse, Zuhal Topal, Müge Anlı… Seda Sayan’ın kariyerinin geçtiği yıllar çok enteresan. 12 Eylül’den bugüne ne oldu, Seda Sayan’ın kariyerinden okuyabiliriz. Özalların yanında, sonra Demirellerin, sonra AKP ile yakınlaşıyor, Deniz Baykal’ın popülerleştiği yıllarda onu karizmatik bulduğunu açıklıyor. Çok akıllı bir kadın ve siyasi bir zekası var. 2013’te hükümetten neredeyse anne sevgisiyle bahsediyor: ‘öyle bir kapsayıcı, öyle bir koruyucu, öyle bir kollayıcılar ki.’ Ama aynı kadın televizyonda orgazm propagandası yaptı, ‘kendinize dokunun’ dedi kadınlara. Seda Sayan gerçekten kendi kalbinin ekmeğini yiyor.

 

Çok genç yaşta da ünlü olmuyor aslında, kimliğini ünlü oldukça keşfediyor.
Seda Sayan’ın gecekondu kızı kimliğini oluşturmasında Sırtımdan Vuruldum dizisinin inanılmaz bir rolü var. Dizi 97’de yayınlanıyor yani Seda 35 yaşında. Dizide Seda bir gecekondu mahallesinde yaşıyor, kendisi değil Gülnaz karakterini oynuyor ama Gülnaz tıpkı kendisi gibi pavyonlarda şarkıcılık yapıyor ve ailesine bakmak zorunda. Alkolik babanın yerini bir anne almış, anne olunca tabii şiddet eğilimi yok. Bir de elektrik mühendisliği okuyan bir kardeşi var ve bunların yaşadığı mahallenin elektriği kaçak. Bu mahallenin arsasının sahibi madi bir kadın var, ismi İnci Arman, Selda Alkor oynuyor. Bunların şirketi o mahalleyi lüks bir site yapmak istiyor. Kaçak elektrik kullandıklarını öğrenince polis defalarca mahalleye kesmeye geliyor ama mahalleli direniyor, halk izin vermiyor hatta ‘susma sustukça sıra sana gelecek’ sloganları atılıyor. Sonra bir gece yarısı kesiyorlar, o sırada da bir derbi maçı izleniyor kahvede. Seda’nın kardeşini kabloları bağlaması için ikna ediyorlar, çocuk bağlamaya çalışırken elektrik direğinden düşüp ölüyor.

 

Seda bunun üzerine delirip zengin ailenin evini basıyor ve orada bayılıveriyor. İnci’nin yani Selda Alkor’un iki oğlu var: biri Tarık Tarcan ki görür görmez halleniyor Seda’ya. Diğeri Toprak Sergen ve gey! Selda Alkor’un hayatındaki en büyük sorun da oğlunun gey olması, dedektif filan tutuyor. Çocuğun erkek arkadaşı da var. Seda’nın eve gelip bayıldığı gecenin öncesinde İnci dedektiften oğlunun gey barlara gittiğini ve hatta fotoğraflarının basına servis edilmesinden son dakikada kurtulduğunu öğreniyor. Toprak Sergen ve Seda Sayan’ı evlendirmeye karar veriyor. Evleniyorlar, Toprak gey olduğunu açılıyor “ama sana da aşık oldum, deneyebiliriz” gibi şeyler de söylüyor. Haklı çünkü Seda gerçek bir gey ikonu (gülüyor). Bu saçmalık dokuz bölüm sürüyor. Son bölümünde Seda ve Toprak Sergen sevişiyorlar ama ne olduğunu bilemiyoruz.

 

Seda Sayan’ın da erkeklerle ilginç bir ilişkisi var.
Seda Sayan personasının büyük bir bölümünü belalı sevgililer oluşturuyor. Nihat Doğan’la birlikteyken, Mahsun Kırmızıgül ilişkisini baştan yaşıyor aslında. Kendi kadar ünlü ve güçlü olmayan, geleceği parlak, kariyeri için Seda’dan yardım alan genç ve yakışıklı erkekler…

 

Videoların genelde belli bir dönemde parlayan ve uzun zamandır hayatımızda olan ünlüleri anlatıyor. Güncel isimlere pek değinmiyorsun.

Evet çünkü bu insanlar kendilerini bir biçimde bize adamışlar ama hep en son ne yaptıklarını hatırlıyoruz. Güncel oldukları kadar varlar ve hep en güncel işleri biliniyor. Seda Sayan, 90’ların başında düzgün Türkçe kullanmaya çalışan bir kadınmış ve bu çok garip çünkü Seda’nın şimdiki kimliği bozuk ağzı üzerine kurulu. Yeterince başarılı olurlarsa, herşeyi silebiliyorlar. Bu insanların hepsi gerçekten de benim bebeklerim. Hepsinden nefret ettiğim de çok şey var. Hepsine karşı karmaşık duygular içerisindeyim. O yüzden videolar bir biçimde tarafsız oluyor. Hiçbirini rezil etmeye, kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye çalışmıyorum. Bir yandan da AKP Türkiye’sinde herkes olabildiğinin en mazbut, en dindar, en hanımefendi – beyefendi halleriyle ekrana çıkmaya başladı. Ece Erken yıllarca bikini tarzı büstiyerlerle sabah kuşağı sundu, çok cıvıl cıvıl bir kızdı, bu yüzden sevilirdi. TRT’de dini program yapma kafası çok garip. Onun profilindeki değişim herkes için geçerli.

 

Bu dönem parlayan ve geleceğe dair umut veren isimler yok mu?
Aleyna Tilki büyük bir isim olacak bence, çok büyük bir isim. Emrah Karaduman’la ilişkisi olduğunu yıllar sonra açıklayacak. Çıkar çıkmaz bir skandalı oldu aslında, Fulin onu sevgilisini elinden almakla suçladı. Fulin diye birisini onun sayesinde duyduk, öyle bir aurası var. Fakat genel olarak son 10 senede son derece sıkıcı bir magazin seyrediyor, ünlüler bize kendilerini çok göstermiyor. Ucuzluğun prim yaptığı bir zamanda değiliz. Eskiden herkes o role soyunmaya çok hazırdı ve belki adını bile hatırlamadığımız bir dolu ünlü vardı. Bugün sadece ‘kankalarımla alışverişteyim, çocukları gezdiriyorum.’ AKP giderse, büyük bombalar kopacak. Sonuçta seviyeler düşük, arka planda kimbilir neler oluyordur?

 

Bir Bacının Anatomisi’nden sonra sırada ne var?
Kan Davası: Hande Yener-Demet Akalın videosunu hazırlamayı planlıyorum. Demet Akalın ve Hande Yener, arkadaş oldukları dönemde çok tatlılar ve kavgalarının her ikisine de çok faydası oluyor. Hande Yener o dönem çok fazla magazinciyi küstürmüştü ve gündeme gelmesi çok zordu, Demet ona güvenli bir ortam sağladı. Demet ise yakın zamana kadar ciddiye alınmayan bir insandı ve Hande’nin onunla kavga ediyor olması ona da saygınlık kattı. Her iki tarafın da kazandığı bir kan davası.

 

Demet Akalın bana biraz Seda Sayan’ı hatırlatıyor.
Demet Akalın galiba Seda Sayan’ın bir üst jenerasyonu. Aynı şekilde güldür güldür bir hal, Türkçe’yi kullanımı olsun, özensizliğine rüküşlüğüne herşeyine yansıyan bir şey. Aslında bildiğimiz star kimliğini de yıkan bir tarafı var. Bir Ajda Pekkan’ı, Tarkan’ı saç teli oynamış göremeyiz ama Demet Akalın’ı az makyaj, saçının dibi gelmiş hep görüyoruz. Çok akıllı ve son derece zeki. Gerçekten pısırık bir insanken, bu kadar açılıp, rahatlayıp, bu kadar kendisiyle barışabilmesi bir lubunya olarak bana çok ilham veriyor, eminim başkalarına da veriyordur.

 

 

Son olarak Onur Haftası için yaptığın özel videoyu sormak istiyorum. Ne anlatıyor bu video?
Zeki Müren’in yakın bir arkadaşı var, Göksenin Çakmak. Zeki Müren’le felsefe öğretmenliği yaparken tanışıyor ve onun domezi oluyor. Nereye giderse onunla gidiyor ve evinde birlikte yaşıyorlar. 2013’te verdiği bir röportajı var bu adamın. Zeki Müren’in başbakan sevgilisi vardı gibi meseleleri anlatıyor. Ama asıl Müren’in sosyalleşmelerine dair anlattığı şeyler var. Bir anı var: Bunlar bir gün ekip olarak takılıyorlar, Marmaris gibi bir yerdeler, plajdalar. Zeki ortalarında oturuyor. Zeki Müren ayağa kalkıyor ve ‘bakın şimdi ne yapacağım’ diyor. İleride slip mayoyla güneşlenen bir adam ve karısı var. Gidiyor adamın yanına, eğiliyor, adamın sikini avuçluyor. Adam kahkahalara boğuluyor, Zeki de gülmeye başlıyor. Sonra dönüp ‘beyefendi, kızdınız mı?’ diyor. Adam ‘yooo Zeki bey niye kızayım’ diyor. Sonra karısına dönüp ‘hanımefendi siz kızdınız mı?’ diyor. Kadın da gülerek ‘yoo Zeki bey ben her gün tutuyorum zaten’ diyor. Zeki arkadaşlarına dönüp ‘bakın’ diyor, ‘bunu Türkiye’de sadece ben yapabilirim.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ENGLISH

YEthos: Don’t ever call it fate
Ethos: Don’t ever call it fate

We have seen this film before, but it was never shot this well. 

KÜLTÜR

YBir Başkadır: Sakın kader deme
Bir Başkadır: Sakın kader deme

Biz bu filmi daha önce gördük, sadece bu kadar iyi çekilmemişti.

Bir de bunlar var

Havada Toz Zerreciklerini Yakalamaya Çalışan, Parmakları Çamaşır Suyu Kokan Kadınlar
Serdar Ortaç – Çok Yönlü Bir Sanatçı
Reşat Ekrem’den İstanbul Çocuk Portreleri

Pin It on Pinterest