Her bekar gibi gıcık gıcık "bekarlık sultanlık ihi ihi hi" sevimsizlikleri de yapmayacağım (ama sultanlık); benim takıldığım konu, insanların evleniyor olmasından ziyade, nasıl evlendikleri.

ECİNNİLİK

Darısı Başına

 

Yaz mevsimi sebebiyle belli yaş aralığında bulunan hepimizin ajandası nikah ve düğünlerle dolar taşar oldu. Neyse ki yaz bitiyor da, sezonun son düğünleri ile muhatap oluyoruz. Bu eziyet genelde nikah/düğün ve çocuk combo’su olarak vuruyor; çocuk kısmına bir sonraki yazıda değinmeye karar verdim. Yani, konumuz evlilik.

 

Evlilikten kastım, evlilik müessesesi değil. Onun hakkında çok yazılıp çizildi. Her bekar gibi gıcık gıcık “bekarlık sultanlık ihi ihi hi” sevimsizlikleri de yapmayacağım (ama sultanlık); benim takıldığım konu, insanların evleniyor olmasından ziyade, nasıl evlendikleri. Sana ne lan! dediğinizi duyar gibiyim (Özellikle bu yaz düğün yapmış olanlardan) ama biz bu davetlere maruz kalıyoruz, o yüzden giren çıkan, maddi olarak size de olsa, manevi olarak bize.

 

Ana hatlarıyla iki tip evlenme seremonisi var:

 

1)  Nikah + düğün: bunlar, genellikle lokal nikah dairesinde nikah kıyılması, sonrasında uygun bir yerde düzenlenen düğün yemeği/kokteyli/eğlencesi formatında oluyor, ki bence en yorucularından. Artıları-eksileriyle değerlendirmem gerekirse; önce artılar:

 

a)  Sadece nikaha gidip sıranızı savabiliyorsunuz. Nikahlar kısa oluyor ve “uğradım çıktım” diyebileceğiniz aktiviteler.

 

b)  Nikah daireleri merkezi lokasyonlarda yer alıyor. Metroyla falan gidebilirsiniz. Çıkınca da bekar arkadaşlarınızla bekar aktiviteler yapma imkanı var (dayanamadım).

 

c)   Sadece nikaha gidiyorsanız ne giyeceğim derdi pek yok.

 

d)  Bu yeni gördüğüm bir detay: takı almayı mı unuttunuz? Nikah dairesine girer girmez KUYUMCU tabelalı standdan istediğiniz ölçüde altını temin edebilirsiniz. Yeni nikah salonları AVM gibi.

 

(Kadıköy Evlendirme Dairesi: arz talepte son nokta. Fotoğraf, yazarın arşivinden)

 

e) Bedava sınırsız içki. (Çoğunlukla kalitesiz, ama olsun. BEDAVA SINIRSIZ İÇKİ.)

 

eksilerine gelirsek:

 

a) Hem nikah hem düğüne katılacaksanız, bütün gününüzü yemesi işten bile değil. Özellikle İstanbul’da.

 

b)  İkisine birden katılmanız durumunda kıyafette sıkıntı var. Ya nikaha kokoş bir kılıkla gideceksiniz, ya düğüne giderken yeterince kokoş olamayacaksınız, ya da arada uygun bir yerde üstünüzü değiştireceksiniz.

 

c)   Nikahtan sonra gelinle damadı tebrik ettiğiniz o diplomatik sıraya girecekseniz, takı takmanız mecburi gibi. Yoksa şahin gözlü bir hala sizi tespit edecek ve bütün düğün boyunca “Iııııı, şunlar bir çeyreklik bile takmadı” bakışlarıyla sizi süzecek. Baskı dayanılır gibi değil. Ben prensip olarak haraç verir gibi takı takamadığım için bu tip tebrik sıralarına dahil olmuyorum.

 

Nikaha dair olmazsa olmazlardan: alyans. Bu modelin adı ‘altın evlilik andı’. Neyse ki henüz tanıdığım kimsede görmedim.

 

d)  Nikah salonu groteski. Bu aslında hem artı hem eksi olabilecek bir detay, hangi listeye koyacağım hususunda muallakta kaldım. Bence herkes bu alacakaranlık kuşağını en az bir iki kez tatmalı. Çok yakın bir arkadaşım, “adalet mülkün temelidir” yazısının altında imza atmıştı. Yakın zamanda gittiğim bir nikahta ise, nikah memuru eski bir TRT spikeri gibi konuşuyordu, eğlenceye doydum (ve konuşmasının bir kısmını sinsi gibi kaydettim. Arada açıp dinliyoruz.)

 

e)   “Darısı başına” diyecek olan sınırsız sayıda kişi.

 

Oysa gönül ister ki şöyle bir ortam olsun.

 

 

2)  Nikahla düğünün birlikte planlandığı organizasyonlar. Bunlar genelde otellerde oluyor. Yazın havuz başı, kışın salon. Bir alt grubu da orduevi nikahları. Son zamanlarda popüler olan ve her bridezilla*nın istediği bileşik nikah/düğün aktivitesi ise elbette KIR DÜĞÜNÜ. Gelelim artılarına:

 

a)   Tek bir okazyona katılıyorsunuz, Kadıköy’de nikaha gittik, oradan bilmemne sultan mabedinde düğüne koştuk gibi adventure oyunuvari adımlara gerek yok.

 

b)   Tek okazyon: tek kıyafet. Düğün, İstanbul’un Temmuz-Ağustos sıcağında yapılmıyorsa (ki ne yazık ki genelde böyle yapılıyor) olay mahalline görece eli yüzü düzgün şekilde varmak olası.

 

c)    Diplomatik sıra yok. Onun yerine gelinle damat AYAĞINIZA GELİYOR. (Bu noktada gelinle damada dev bir acıma içine giriyorum. Sonra bunu başlarına kendilerinin sardığını düşününce geçiyor. Kaşınmasalardı.)

 

Düğün pastası. Bir düğünün belki de en gereksiz detayı. Allahını seven üstüme ekler atsın.

 

d)  Açık havadaysa, bir düğünün korkunç sıkıcılığı etkisi bir nebze olsun azalıyor. Açık hava, genelde geniş alan da demek. Dayanamayacak olduğunuz noktada bir köşeye gidip kendi başınıza besleme gibi oturabilirsiniz. Bu serbest dolaşım hakkını en iyi kır düğünlerinde tadabiliyoruz. Ben bir kere kendi kendime dolaşırken o kadar açılmışım ki, keçi kakasına basmıştım.

 

e)    Bedava sınırsız içki.

 

Eksileri yok mu?

 

a)    Bu tip organizasyonlar genellikle çok shishi oluyor. Bunlara kokteyl elbisesi ve –benim şahsi kabusum- topuklu ayakkabılarla katılmak şart gibi.

 

b)   Gelinle damadın tercihine göre, düğün, allahın unuttuğu bir koruda yapılıyor olabilir. Bu durumda, kendi aracınızla gitmediyseniz, başkalarinin insafına kalmıs durumdasiniz. Sizin gibi çabuk sıkılan birkaç arkadaşınızla beraber takılmaya gayret edin. Bir keresinde minik bir adacıkta kutlanan bir düğüne gitmiştim; saat başı tekne servisi vardi. Yani gece 01.00 servisini kaçırınca, bir sonraki kaçış şansınız ya 02.00 teknesi ya da kıyıya yüzmekti. 02.00 teknesini beklemiştim.

 

c)    Kır düğünü, yine düğünlerin vazgeçilmez ayları olan Temmuz-Ağustos mevsimine denk geldiyse ve gündüz oluyorsa yanınızda  1) +50 güneş kremi 2) parasol 3) termos içinde soğuk su 4) sinek kovucu jel 5) antihistaminik ve 6) kene çıkartma kiti bulundurun. Ciddiyim. Bu kır düğünlerinde benim ya başıma güneş geçer, ya bir ottan, böcekten alerjim tutar ve günün geri kalanını Freddie Kruger desenli geciririm. Hoş degil.

 

d)   Yine kır düğünlerine dair bir tehlike: DAVUL ZURNA. Yukarıda bahsettiğim keçi kakalı düğünde, olay mahallinden o denli uzaklaşmamın sebebi işte bu davul zurnaydı. Davul zurnayla dört saat boyunca aralıksız göbek atabilen insanlar gördüm. Galiba hap almışlardı.

 

e)    “Darısı başına” diyecek olan sınırsız sayıda kişi.

 

Yeri geldiğinde, mesela senelerin clubberlarını “hoşgeldiniz anneciğim, teşekkür ederim halacığım” diyen süt danalarına dönüştüren ve herkesin önü iliklenmiş ceketlerle dolaşıp nazik nazik gülümsediği düğün dernek müessesesi, yurdumuz sınırlarında böyle bir tablo çiziyor. Günümüz üst/üst-orta sınıf düğünü (birkaç istisna hariç) Frank Sinatra’yla başlayıp, en nihayetinde Tarkan’dan Oynama Şıkıdım Şıkıdım ile neticelenen dev bir pastiş ve her yıl binlerce gencimizi bu oyuna kurban veriyoruz. Lütfen AYIK OLALIM.

 

Elinizde kalan şimşeklerin hepsini üzerime çekeceğim “çocuk” yazısında buluşmak üzere, şimdilik hoşçakalın.

 

*bridezilla: hayallerindeki düğünü planlarken gerçeklik algısını yitiren ve her detayın mükemmel olması için gerçek bir drama kraliçesine dönüşerek hayatı kendine ve çevresindekilere zehir eden; çoğunlukla bu süreçte Cipralex’e başlayan gelin adayı. Son derece makul insanların, çiçek tasarımı yüzünden ağzından köpükler saçarak sağa sola saldırdığı, sinir krizleri geçirdiği görülmüştür.

 

Fotoğrafta, gelin buketi tasarımından dolayı hipoglikemik şoka giren bridezilla. Piyango herkese vurabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YArt is dead! Yahut Tanrı Bu, Buna Konuş
Art is dead! Yahut Tanrı Bu, Buna Konuş

Bana bu restorasyon, Duchamp’ın Çeşme’sinden daha az sanatsal dedirtemezsiniz.

Bir de bunlar var

Okur Mektubu: Biyolojik Saat Gerçek mi, Benimki Niye Tıklamıyor?
Dövüş Kulübü’nün Üçüncü Kuralı: Askerde Adam Ederler Onu
Bugün Bir Astronotsunuz…

Pin It on Pinterest