Şiir, bir tarihçiye ne söyleyebilir?

SANAT

“otuzsekiz Dakota eri niçin siyaset edildiler?”

Amerika yerlilerinin Oglala Lakota ulusundan Layli Long Soldier’ın şiiriyle tesadüfen karşılaştım, adını duymamıştım. Anlattığı olayı da duymamıştım. (Şiiri okuduktan sonra bu cümleye dönmek isteyebilirsiniz.)

 

Okurken ağzım açık kaldı, Türkçe’ye çevirmek istedim, hatta hemen içimden çevirmeğe başladım. Tarih derslerinde ve seminerlerde sık sık hatırlayacağıma eminim. Tarihçi ne yapar nasıl yapar soruları üzerine, “üstad ne demiş?” ya da “salak yine ne yanlışlar yapmış?” kalıplarının dışında düşünmek isteyen herkese tavsiye ederim.

 

 

38

 

Burada cümleye saygılı davranılacak.

 

Her cümleyi yazım kurallarının gereklerine dikkat ederek kuracağım.

 

Mesela her cümle büyük harfle başlayacak.

 

Aynı şekilde, cümlenin tarihine, her birinin sonunda nokta veya soru işareti gibi uygun bir noktalama kullanılarak, yani bir fikri (anlık) bir bitime getirerek, hürmet edilecek.

 

Bilmek isteyebilirsiniz, bunu “yaratıcı eser” saymıyorum.

 

Yani, bunu büyük bir hayal gücünün ürünü ya da kurgu addetmiyorum.

 

Ayrıca, tarihi olaylar ilginç bir okuma vesilesi olsun diye dramatize edilmeyecek.

 

Dolayısıyla, fikrin taşıyıcısı olan düzgün cümle konusunda mesuliyetim ağır.

 

Diyerek başlıyorum:

 

Dakota 38’i belki duydunuz belki duymadınız.

 

Bu konuyu ilk kez duyuyorsanız belki şaşırdınız: “Nedir bu Dakota 38?”

 

Dakota 38, Başkan Abraham Lincoln’un emriyle asılarak öldürülen otuzsekiz Dakota erine bir göndermedir.

 

ABD tarihinde şimdiye kadar en büyük “yasal” toplu idam budur.

 

İdam, 26 Aralık 1862’de –Noel’in ertesi günü—gerçekleşti.

 

Başkan Lincoln Özgürlük Bildirgesi’ni aynı hafta imzalamıştı.

 

Bir önceki cümlede, “aynı hafta”yı vurgulamak için yatık dizdim.

 

Abraham Lincoln’un başkanlığı hakkında Lincoln diye bir film çevrilmişti.

 

Özgürlük Bildirgesi’nin imzalanması o filmde yer alıyordu; Dakota 38’in asılması yoktu.

 

Her neyse, şunu soruyor olabilirsiniz, “otuzsekiz Dakota eri niçin siyaset edildiler?”

 

Derkenar: siyaset burada katletme anlamına geliyor, yoksa başlarına gelen şey asılmak.

 

Yani, şöyle soruyor olabilirsiniz, “otuzsekiz Dakota eri niçin asıldılar?”

 

Suğ Ayaklanması’ndan dolayı asıldılar.

 

Size Suğ Ayaklanması’nı anlatmak istiyorum ama nereden başlayacağımı bilmiyorum.

 

Belki biraz sıçrayarak anlatırım, ayrıntılar zaman sırasını takib etmeyebilir.

 

Unutmayın, ben tarihçi değilim.

 

Böyle elimden geldiğince olayları anlatacağım, kaynaklar ve şartlar elverdiğince.

 

Minnesota eyalet olmadan önce, Minnesota havalisi, genelleyerek konuşursak, Dakota Anişnaabeg ve Ho-Çunk uluslarının kadim yurduydu.

 

1800’lerde, ABD topraklarını genişlettiğinde, Dakota ulusundan ve başka boylardan toprak “satın aldılar.”

 

Ama bu “satın alma” olayı şöyle de anlaşılabilir: Dakota beyleri ABD Hükümetine para ve eşya, ama en önemlisi uluslarının güvenliği, karşılığında toprak verdiler.

 

Bazılarına göre, Dakota beyleri altına girdikleri taahhüdün şartlarını anlamadılar, yoksa asla kabul etmezlerdi.

 

Daha başkaları, müzakereyi baştan aşağı bir “aldatmaca” olarak niteliyorlar.

 

Her ne idiyse, bunu resmi ve bağlayıcı kılmak için, ABD Hükümeti bir ilk antlaşma metni yazdı.

 

Bu antlaşma sonradan (daha elverişli) bir diğer antlaşma ile ikame edildi, daha sonra yine bir diğeri ile.

 

Bu antlaşmaların maddelerini çözmekte zorlandım, hukuk ağzı ve parlamenter söylem meselesi.

 

Antlaşmalar feshedildikçe (ahde uyulmayınca) ve birbiri ardına yeni antlaşma metinleri yazıldıkça, yeni antlaşmalar çoğu zaman eski hükümsüz antlaşmalara gönderme yaptılar, bunların dolambaçlı izini takib etmek çetrefil.

 

Bu izin peşinde sık sık kaybolduğumu hissediyorsam da biliyorum ki yalnız değilim.

 

Ancak, verileri biraraya koyabildiğim kadarıyla, Dakota ili Minnesota ırmağı boyunca 12 mile 150 mil genişliğinde bir toprakla sınırlanmıştı.

 

Daha yedi yıl geçmeden, 1858’de, kuzey kısmı teslim edildi (alındı) ve güney kısmı (münasip bir şekilde) tahsis edildi, Dakota toprağı düz bir 10 millik araziye indirgendi.

 

Bu değiştirilen ve uyulmayan antlaşmalara genellikle Minnesota Antlaşmaları deniyor.

 

Minnesota kelimesi su anlamındaki mni ve tortulu anlamındaki sota’dan geliyor.

 

Tortulu’nun eşanlamlıları arasında çamurlu, bulanık, karışık, karman çorman ve puslu var.

 

Herşey kullandığımız dilde.

 

Mesela bir antlaşma, özünde, istiklal sahibi iki ulus arasında bir mukaveledir.

 

ABD’nin Dakota Ulusu ile yaptığı antlaşmalar ise para taahüd eden hukuki senetlerdi.

 

Şöyle denebilir, bu para Dakota’nın teslim ettiği topraklara karşılık bir ödemeydi; muayyen sınırlar içinde yaşamaları için (yerlileri yerleştirme kampları); uçsuz bucaksız avlakları üzerindeki haklarından vazgeçmeleri için; bu da hayatta kalmak için Dakotaları başka kaynaklara bağımlı kıldı: para.

 

Bir önceki cümle dairesel oldu, tarihin bir nice vechesi gibi.

 

Tahmin etmişsinizdir artık, bulanık antlaşmalarda söz verilen para Dakota ulusunun eline geçmedi.

 

Bir de, oradaki hassa tüccarları “Kızılderililere” veresiye yemek ve mal vermez oldular.

 

Para yok, veresiye yok, 10 millik toprağın ötesinde av hakkı da yok, Dakota ulusu açlık çekmeğe başladı.

 

Dakota ulusu açlık çekiyordu.

 

Dakota ulusu aç kaldı.

 

Bir önceki cümlede “aç kaldı” kelimesini vurgulamak için yatık dizmeğe gerek yok.

 

“Dakota ulusu aç kaldı” lafını doğrudan ve basitçe ifade edilmiş bir olgu olarak okumalı.

 

Sonuç olarak –ve açlığa mahkum yaşamağa devam etmenin dışında hiç bir seçeneği bulunmayan– Dakota ulusu karşılık verdi.

 

Dakota savaşçıları örgütlendi, huruc etti ve yerleşimcilerle tüccarları öldürdü.

 

Bu isyana Suğ Ayaklanması denir.

 

Nihayetinde, ABD Süvari Ordusu Mnisota’ya Ayaklanma’yı bastırmaya geldi.

 

Binden fazla Dakota hapse gönderildi.

 

Daha önce ifade edildiği gibi, otuzsekiz Dakota eri olayların ardından asıldı.

 

İdamlardan sonra, o bin Dakota mahpus serbest bırakıldı.

 

Ancak, olayların bir diğer neticesi, Mnisota’da Dakota ili olarak ne kaldıysa lağvedildi (çalındı).

 

Dakota ulusunun dönecek hiç bir toprağı yoktu.

 

Bu, sürgün edildiler demek oluyor.

 

Yurtsuz kalan Mnisota’nın Dakota ulusu Güney Dakota ve Nebraska’da kamplara yerleştirildi (sürüldü).

 

Şimdi, her yıl, Dakota 38 + 2 Atlı diye adlandırılan bir grup Güney Dakota’nın Aşağı Brule’sinden Mnisota’nın Mankato’suna atlı bir anma seferine eşiyorlar.

 

Anma Süvarileri, bazen eksi yirmi dereceyi aşan fırtınalarda, 18 gün boyunca at sırtında 325 mil yol katediyorlar.

 

Yolculuklarını 26 Aralık günü, idamların yıldönümünde, tamamlıyorlar.

 

Anıtlar zihnimizin belirli kişilere ve olaylara odaklanmasına yardımcı olur.

 

Çoğu zaman, anıtlar heykel veya mezartaşı şeklinde karşımıza çıkar.

 

Dakota 38’in anıtı, üzerinde kelimeler yazılı bir nesne değil bir eylem.

 

Ancak (şiir veya kurgulanmış eser addetmediğim) bu işe girişmemin sebebi otlar üzerine yazmak istememdi.

 

Yani, işin içine katılacak bir olay daha var, ama düz zaman dizimini takib etmiyor, biraz geri sardırmamız gerek.

 

Dakota ulusu aç kaldığında, hatırlayacaksınız, hükümetin tüccarları “Kızılderililere” veresiye mal vermez olmuşlardı.

 

Tüccardan biri, Andrew Myrick isimli, Dakotalara veresiye vermeyi reddetmekle ünlenmiş, “aç kalmışlarsa ot yesinler” diyesiymiş.

 

Farklı rivayetlerde Myrick farklı sözcükler kullanmış görünüyor, ama hepsi aynı kapıya çıkıyor.

 

Suğ Ayaklanması sırasında yerleşimciler ve tüccarlar öldürüldüğünde, Dakota tarafından ilk infaz edilenlerden biri Andrew Myrick idi.

 

Myrick’in cesedi bulunduğunda

ağzına ot tıkanmıştı.

 

Dakota savaşçılarının bu eylemine şiir demekten yanayım.

 

Şiirlerinde ironi var.

 

Metin yoktu.

 

“Gerçek” şiirlerin “gerçekten” kelimelere ihtiyacı yoktur.

 

Bir önceki cümleyi bir iç sesi imlemek için yatık dizdim, insanın içindekini açığa vuran bir an.

 

Ama, şöyle bir düşünüyorum da, şiirin dişlilerini asıl yerine yerleştiren “Ot yesinler” kelimeleri.

 

Demek şöyle de diyebiliriz, dil ve sözcük seçimi bir şiirin göreceği iş için hayatidir.

 

Herşey yine geri sarıyor.

 

Bazen, bir çemberin içindeysem, çıkmak istiyorsam, sıçramam gerekir.

 

Ve bedenimi                                     salındırmam,

 

 

Sekiden.

 

Dışarı

 

otlara doğru.

 

 

 

 

 

 

Ana görsel: Dakota38 anıt-eylemini anlatan filmden bir kare.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Ortadoğu’da Kadın Sesleri – 4
BBC Kültür’den 21. Yüzyılın En İyi 100 Filmi Seçkisi
Çatının Karanlığında: V.C. Andrews’un Kitaplarını Yazan Adamla Röportaj

Pin It on Pinterest