Çağıl Kaya'yla bugün çıkan albümü B’r Şeyler Eks’k’i ve cazdan rap'e uzanan müzik serüvenini konuştuk.

SANAT

B’r Şeyler Eks’k demezsin, yo!

Çağıl Kaya, denemelerde. Grup işi olan -ve bugün çıkan- yeni albümü B’r Şeyler Eks’k’te cazdan rap’e uzanıyor. Çağıl ve saksafoncu Tamer Temel ile ta kayıtlar sürerken buluştuk. Diğer müzisyenler ile geçenlerde yazıştık. Aşağıda, röportajların editli metinlerini, Çağıl’la sohbetimizin ses kaydını ve küçük bir sürpriz bulacaksınız.

 

 

Çağıl, grubun ve albümün adı neden B’r Şeyler Eks’k?
Adını Bülent Somay’ın Bir Şeyler Eksik adlı kitabından aldı bu proje. Grupta davul (Volkan Öktem), bas (Alper Yılmaz), iki saksafon (Serhan Erkol ve Tamer Temel) ve vokal var. Eşlik enstrümanı yok. Eksik oradan geliyor.

 

Eşlik enstrümanı ne?
Gitar ya da piyano gibi, armoniyi duymamızı sağlayan enstrümanlar. Biz onu saksafon, bas ve vokallerle oluşturuyoruz.

 

Sen albümleri baştan sona tasarlayıp mı üretiyorsun yoksa biriken şarkılardan mı oluşturuyorsun?
Aslında baştan bir fikri oluyor albümlerin. İsimleri de öyle ortaya çıkıyor daha çok. O dönem nasıl bir hissiyata sahipsem bütün parçalar öyle çıkıyor. Bazen daha önce yazdığım bir şey de işin içine girebiliyor. Ama duygu olarak da, anlam olarak da her birinin bir bütünlüğü var benim için.

 

Bu albümün, iki solo albümünden (Bir Parça Ay Biraz Kuş, Şimdilik Her Şey Yolunda) nasıl farkları var?
Bu bir grup albümü. Hepimizin ayrı ayrı solo albümlerinden farklı olarak hep beraber ürettiğimiz müziklerden oluşuyor ve B’r Şeyler Eks’k’te çoğunlukla rap var. 2012 civarında, bu projeye ilk başladığımızda caz standartlarını da yorumladık, çağdaş müziğe dönük şeyler de yaptık, hala da çalıyoruz. Ama zaman içinde nedense benim B’r Şeyler Eks’k için yaptığım orijinal parçalar hep rap oldu. Tam olarak nedenini bilmiyorum. Öyle hissettim. Sonra devamı geldi. Ben çok zevk aldım rap yazmaktan ve söylemekten.

 

Nasıl rap yazdın?
Başta bayağı böyle uğraştım, uğraştım, uğraştım. Denedim. Türkçe rap dünyasında neler olduğuna baktım, dinledim. Gerçekten çok sonsuz ve çok güzel şeyler oluyor. Onlarca, yüzlerce iyi Türkçe rap örneği var.

 

Kimler mesela?
Heijan var, benim çok sevdiğim. Bağcılar rap. Herkese çok öneririm. İlk aklıma gelen o oldu nedense. Bağcılar’da yaşıyorlar. Oradaki dertleri anlatıyorlar. Ve gerçekten çok iyi anlatıyorlar. Onun dışında tabii ki Ceza, Ezhel, Da Poet, Şanışer, Kamufle ve daha sayamadığım bir çok şahane rap müzisyeni var.

 

Albüm hazırlıklarında enikonu rap söylemen dışında bir yenilik var mıydı?
Tabii ki var. Bu sefer sözlere çok daha fazla odaklandım. Hem anlamlı hem de ritmik olarak takip edilebilecek şeyler yazmaya çalıştım. Ve söylenebilecek. Çünkü rap söylemek gerçekten zor bir şey. Miş. Bir de kayıtlardan bir altı ay önce falan oturdum ve odaklanarak, art arda, çok hızlı bir şekilde yazdım.

 

Nasıl bir ortamda çalışıyorsun?
Ev ortamı. Evin oturma odasında bir piyanom var, bir duvarım var. Liseden beri aynı şeyi yaparım. Çalışma alanımda, duvara bir karton yapıştırırım. Her şeyi de onun üstüne yapıştırırım. Her şey gözümün önünde olur. Ancak öyle takip edebiliyorum, konsantrasyonu çok çabuk dağılan biriyim.

 

Duvarında neler var?
Hayatımla ilgili her şey şu anda duvarda. Arkadaşlarımın evlilik fotoğrafları da var, albümlerin kapakları da var. Çalışmam gereken onlarca liste, “bunu yap” dediğim şeyler, ilaç prospektüsleri… Yanımda kitaplarım. Bu ara klarnet çalışıyorum, ara sıra onu çalıyorum falan. Orası üs gibi benim için.

 

Sabah kalktıktan sonra işe gider gibi üssüne geçip bestelerini yapmaya mı başlıyorsun, yoksa…
Şunu keşfettim: Benim uzun süre disiplinli çalışabilmem için hayatımın çok yoğun olması gerekiyor. Hiçbir işim yoksa, çok özgürsem hiçbir şey yapmak istemiyorum. Zorundaysam zamanımı disiplinli bir biçimde bölüyorum.

 

Yaratıcılığını besleme gereğini hissettiğinde neler yapıyorsun?
O zaman galiba İstanbul’dan biraz uzaklaşmak iyi geliyor. Yoğun çalışma dönemlerinde hep İstanbul’da oluyorum. O bazen insanı depresif bir hale sokabiliyor. Mümkün olduğunca sakin bir yerlere gitme ihtiyacı hissediyorum. Onun dışında, film izlemek gibi, hareket edilmeyecek, insanlarla iletişimden biraz daha uzak olduğum bir düzeni tercih ediyorum. Ama uzun bir süredir pek öyle bir an olmadı. Bir de müzikten tamamen uzak bir şeye odaklanabilirsem o da çok iyi geliyor. Onu yapıyorum işte bu aralar.

 

Neler yapıyorsun?
Bir tiyatro grubundayım ben. Kadıköy Sanat Tiyatrosu (KaST). Fiziksel tiyatro yapıyoruz. Beni besleyen en büyük motivasyonlardan biri bu. Çünkü prova süreçleri çok ağır geçiyor. Fiziksel tiyatro denen şey, bedenimizi sonuna kadar sömürüyor. Uzun bir süre zihni tamamen boşaltıyor o çalışmalar. Konsantrasyonum inanılmaz derecede yükseliyor. Bazen günde on saat prova yapıyoruz. O süreçte asla müzik düşünmüyorum. O bana inanılmaz iyi geliyor. Sahnedeki duruşuma, ifade şeklime de çok olumlu etki ettiğini düşünüyorum.

 

Şarkıcılığının kaçıncı yılındasın şimdi?
2002 gibi profesyonel olarak şarkı söylemeye başladım. O zamandan beri de farklı alanlara, farklı müziklere ilgi duyarak şarkı söylemeye devam ettim. Başlarda daha pop-rock müziklerle haşır neşirken hemen sonra caza yöneldim. 15-16 senedir böyle birşeyler ile uğraşıyorum.

 

Çocukken de hep şarkı söyleyen tiplerden miydin?
Evet. Bazen “Böyle bir şey olabilir mi?” diyorum. Bu bir klişe ve çok gerçek bir şey. Çocukken hep şarkı söylüyordum, hep şarkıcı olmak istiyordum ve bunu sürekli dile getiriyordum. Annem hep anlatır; bana mesela “Perde hakkında söyle bakalım” derlermiş, uydura uydura şarkı söylermişim.

 

Küçükken sürekli söylediğin bir şarkı hatırlıyor musun?
Kardeşimle benim bir kasedimiz var. Önü benim, arkası kardeşimin. Aslında arkası da çoğunlukla benim. Çünkü “Ödülcüğüm, istersen şöyle söyle” falan diye müdahil olmuşum olaya. Orada Türk sanat müziği şarkıları var. “Leylakları sümbülleri” falan, hatırlarsın belki. Muazzez Abacı, Nalan Altınörs şarkıları falan söylerdim.

 

 

O zamandan kalan, bugünkü müziğine sızdığını düşündüğün sesler var mı kulağında?
Bizim evde, mesela, Zülfü Livaneli dinlenirdi. Bütün şarkılarını ezbere bilirim. Gerçi müziğime çok da etkisi olduğunu düşünmüyorum. Babam tambur çalardı, kanun çalardı. Bir Türk sanat müziği repertuvarım da var. Ama asıl şu anda yapmaya çalıştığım, geliştirmeye uğraştığım müzik, son on senedir daha ciddi anlamda benim hayatımda.

 

Şarkı söylemek senin için hala o zamanlarki gibi bir şey mi? Yoksa profesyonel olunca değişti mi?
Değişti. Doğu’ya ait şarkı söyleme geleneğinin içinde şu var: bağırarak, böğürden şarkı söylemek. Eskiden ben de hep öyle şarkı söylerdim. Zaman içinde dinlediğim, takip ettiğim müzikler biraz daha caza, alternatif işlere yöneldikçe farklı şarkı söyleme stilleri olduğunu, iyi şarkı söylemenin mutlaka bağırarak şarkı söylemek olmadığını keşfettim. Farklı şeyler denemeye başladım. Bakış açım değişti. Uğraşıyorum hala. Daha da uğraşacağım.

 

Senin müziğinde sanki sözler ile müziğin mesafeli bir ilişkisi var.
Benim için anlamsal bütünlük çok önemli. Albümlerde de baştan sona bir anlamsal bütünlük oluşturmaya çalışıyorum. Sözler ile müzik hem bütün olabilir hem de ayrı ayrı konumlandırılabilir.

 

Türkiye’de caz müziği son yıllarda gelişiyor mu sence?
Çok üretim var. Sürekli birşeyler üretiliyor. Bence bu bir gelişme. Ama hala çok zamanımız var. Yurt dışında seviye gerçekten çok yüksek.

 

Arada nasıl bir fark görüyorsun?
Çok çalışıyor onlar. Biz çok çalışmıyoruz. Biraz özeleştiri yapmak gerekiyor. Onlar bir şey sundukları zaman kalakalıyorum ben. Bu nasıl bir planlama, nasıl bir müzik? Geçenlerde Avishai Cohen konseri vardı. Baştan sona düşünülmüş, her anında “Ne zaman böyle bir noktaya geldi, ne oldu?” dediğim, ders gibi bir konserdi. Konserden sonra “Biz ne yapıyoruz? Nasıl olacak, nasıl olacak?” dedim, kendi kendime. Tabii ki çok iyi, çok yetenekli müzisyenler var Türkiye’de. Ama çok daha fazla çalışmak gerekiyor bunlar için. Çok daha fazla beraber müzik yapmak gerekiyor.

 

Tamer, bu albümün Çağıl’la birlikte çalıştığınız diğerlerinden ne farkı var senin için?
Tamer Temel (saksafon): Hem bestelerin tarzı hem de kayıt yapma şeklimiz farklı. Türkiye’de çok örneği olmayabilir böyle bir türün. Vokalde rap var, alttaki müzik farklı. Dünyada örnekleri olan ama burada daha az rastladığımız bir şey. Besteler bu grup için yapıldı. Caz albümleri hep hücum kayıtla yapılır. Stüdyoya girip bir ya da iki günde birkaç farklı versiyon kaydedersiniz, işiniz biter. Bu albümde bütün enstrümanları ayrı ayrı kaydediyoruz. Bizim için de yeni bir deneyim oldu.

 

Çağıl ile çift olmanız sahnedeki yaratıcılığınızı nasıl etkiliyor?
Beni olumlu etkiliyor. Beraber yaşama ve beraber müzik yapma dinamiğini bir şekilde öğrendik. Zaman zaman üzerine düşünerek, bazen doğal gelişimiyle… Sanırım bir denge yakaladık. Ben bu dinamikten memnunum.

 

Alper, bu grup albümünde çalmanın, kendi bestelerinin merkezde olduğu bir albümde çalmaya kıyasla ne gibi farkları oldu?

Alper Yılmaz (bas): Son zamanlarda üzerine kafa yorduğum bir konu, caz müziğinde ‘grup’ olabilmek. Günümüzde ekibin adı ne olursa olsun, projeler ancak ‘grup’ olabilince başarıya ulaşabiliyor, uzun soluklu olabiliyor. Baktığımda, Kneebody, Snarky Puppy, Bad Plus gibi ekiplerin, caz olsun olmasın, grubun elemanlarının aritmetik toplamlarından daha büyük, daha başarılı olduklarını ve daha keyifli müzik yaptıklarını görüyorum. B’r Şeyler Eks’k de, elemanlarının ayrı ayrı projeleri olmasına ve teker teker Türkiye’nin hatrı sayılır müzisyenleri arasında olmalarına rağmen hiç kimsenin öne çıkma çabasına girişmediği bir ekip. Belki de hepimizin bireysel projelerinden edindiği olgunlukları yansıtan bir ekip. Ondan dolayı B’r Şeyler Eks’k’in müziğini çalmak benim için kendi bestelerimin merkezde olduğu bir işi çalmaktan çok da farklı değil, diyebilirim.

 

Volkan, vokalin giderek rap’e kayması grubun müziğini, özelde davulu nasıl etkiliyor?
Volkan Öktem (davul): Vokalin rap’e kayması yaptığımız müziği biraz daha ritmik çatı altında buluşturdu. Bu, müziğimize daha ritmik temalı melodiler, ritmik çeşitlemeler şeklinde yansıdı.

 

Senin için bu albümde yeni olan başka neler vardı?
Bu albümde rap temalı bir müzik tarzının oluşu benim için yeterince yeni bir şeydi. Piyano ya da gitar gibi enstrümanların olmaması da yeni ve heyecan vericiydi. Bu, birisi solo çalarken ona eşlik etmek gibi değil, sanki onunla beraber solo çalıyormuşsunuz gibi bir yaklaşım ortaya çıkardı ki B’r Şeyler Eks’k projesinin belki de en belirgin özelliklerinden biri bu oldu diyebilirim.

 

Serhan, eşlik enstrümanı olmaması size düşen işi nasıl etkiledi?
Serhan Erkol (saksafon): Aslında birçok grupta iki nefesli çok yaygın biçimde kullanılır. Ancak iki nefesli enstrümanın piyano ya da gitar gibi armonik eşlik olmadan kullanılması, daha az örneği olan bir format. Bu formatta sınırlayıcı armonik bir yapı olmadığı için herkese çok büyük bir özgürlük alanı kalıyor. Çalınacak her notayı da bir o kadar dikkatli seçmek gerekiyor. Saksafonlar eşlik enstrümanının yerini doldurmaya çalışmıyor. Gereken yerlerde armonik yapıyı ortaya çıkaran melodiler çalıyor. Böylece, çok daha boşluklu, minimal bir müzik ortaya çıkıyor.

 
 

Albüm lansmanı 29 Mayıs Çarşamba, Kadıköy Sahne’de.

 
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

Y@nornek’in #herumutortakarar’ı Açık Arşiv Oldu
@nornek’in #herumutortakarar’ı Açık Arşiv Oldu

Nilay Örnek'le resimli apartman dedektifliğinden web sitesine uzanan yolculuğu üzerine...

MEYDAN

Y‘Asıl kimse çocuklara saygı duymuyor’
‘Asıl kimse çocuklara saygı duymuyor’

Nasıl çocuklara öncelik verilen politikalar geliştirebiliriz? Eğitim Reformu Girişimi'nden Yeliz Düşkün anlatıyor.

KÜLTÜR

YŞantiyeden sahneye, oradan kürsüye
Şantiyeden sahneye, oradan kürsüye

Ebru Nihan Celkan: İnsanlar da kendi acılarından yola çıkarlarsa ve kendilerini oldukları gibi ifade etmeye başlarlarsa değişim olur.

SANAT

YKötü Kız Kardeş
Kötü Kız Kardeş

Genel olarak ‘iyi bir şey yapmıyorum’ hissi hâkim bende. Ama sadece ‘iyi bir şey üretmiyorum’ değil. ‘İyi bir insan değilim,’ ‘iyi bir sanatçı değilim,’ ‘iyi hiçbir şey değilim'.

Bir de bunlar var

Varılamayan Liman: İyiliğin Kıyıları
Arbus’un Olympos’u
Kahkahaların Gücü I

Pin It on Pinterest