Çember en yakından başlayıp halka halka yayılıyor. Karın büyüdükçe kamuya mal oluyorsunuz. O zamana dek sahip olduğunuzu düşündüğünüz karizma, bireysel alan, özgürlük, saygınlık hep görünmez oluveriyor.

YAZI

Artık Kamu Malısınız. Hayırlı Olsun! 

Siz hiç karşıdan gelen tanımadığınız tombul birine “ay ne çok yemişsin….” dediniz mi?

 

Demeyin elbette, ama bu örneğin içinizde yarattığı tuhaf duyguyu iyice hissedin. Tuhaf, cüretkar, saçma, saldırgan… İşte bu garip saldırıyla sürekle karşılaşan ama karşılaşması kanıksanmış bir azınlık var. Saygı, kişisel alan, kişisel seçimler gibi olguların dışına itilmiş bir azınlık. Beş harflilerin bebek sahibi olanları.

 

Kadınlar hamile kaldıklarını ilan ettikleri andan itibaren farklı bir boyuta geçiş yapıyor. Yok, yok, anneliğin kutsallığından, algılardan, hormonlardan falan bahsetmiyorum. Bu boyut atlama sosyal bir kavram.
Önce siz ilan ediyorsunuz da karnınız henüz kendi bağımsızlığını ilan edip bedeninizde bir teras misali dünyaya açılmamış oluyor ya, orada aslında başlıyor ufaktan, en yakınlardan. “Kollarını kaldırma aman!”, “Eğilme gözünü seveyim!” Ulan bu bebek nerede duruyor ki kolunu kaldırınca düşüp gidecek? Bu şekilde milyon yıldır nasıl devam etmiş türümüz a dostlar? “Onu yeme şunu ye!” “Çok kilo aldın!” “Az kilo aldın!” Siz aranızda bir toplantı yapıp kaç kilo kaç gram alacağıma karar verin, toplantı bitip top patlayınca ben yemeye başlayayım o halde….

 

Dünya sanki öküzün boynuzunda dönmüyor de benim kilom üstünde dönüyor… Tüm çevreniz dikkatle kilo alımınızı izlemeye başlıyor. Az ya da çok almanız neticesinde heybelerinden bildikleri lafları çıkarıp fıstık atar gibi atacaklar size. “Dokuz kilo kafi” diyor biri, “Ha o zaman daha koymayayım elim alıştı koyuyordum ben de” diyemiyorsunuz tabii. Doktor beye “Merhaba” diyorsunuz, ceberrut aleti göstererek “Tartıya” diyor. Hayır adam yıllarını bu işe vermiş, diyemiyorsunuz ki “Ben sağlıklıyım, bebe sağlıklı o zaman bu alet neden aramıza giriyor doktor!”

 

Çember en yakından başlayıp halka halka yayılıyor. Karın büyüdükçe kamuya mal oluyorsunuz. O zamana dek sahip olduğunuzu düşündüğünüz karizma, bireysel alan, özgürlük, saygınlık hep görünmez oluveriyor. Ya da atladığınız bu boyutta bir anlamları kalmıyor. Bakkalda aniden elini karnınıza koyan kadınlar, nasihat edenler… Hatta şöyle bir konuşmaya bile maruz kaldım:

 

Kasiyer kadın: Kaç aylık?

Ben: Dört

Kasiyer kadın: Ama çok büyük! Ben de hamile oldum ama hiç belli olmuyordu!

Ben: Ne yapayım benimki böyle….

 

Hayır kadın beni neden azarlıyorsun? Karnımı içeri mi çekeyim, ne yapayım? Ayrıca tersimden kalkmış olabilirim ve çirkinleşip “Dostum şimdi de hamile gibi duruyorsun” der, “Ne yapayım hamilelik hormonları” saçmalığına sığınıveririm. Toplum bana bu hakkı vermiyor mu beni başka boyuta sıçratarak? Tabii demiyorsunuz, hanımefendilik gereği.

 

Doğurunca daha beter kamu malı oluyorsunuz. Hele bir de çelimsiz bir yapınız varsa, minyonsanız düpedüz salak muamelesi yapılıyor. Bebeyi belinize bağlayıp gezerken yolda sizi gören tanımadığınız şahıslar bebeğinize dönüp “Ay yavrum ne yaptı annen sana, üşüyor musun?” dediğinde yine hanımlık gereği “eheh” diyerek geçiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Ya da karşıdan karşıya geçerken aniden bebeğin yanağından makas alan adamla karşılaştığınızda yolunuza devam etmek zorunda kalıyorsunuz. Oysa benzer müdahaleler trafikte olsa, haydarlar, kılıçlar çekilir…

 

Bir de 35 derecede havada çıplak ayaklı bebeğe bakıp “Üşümüyor mu bu, üşütme bunu” diyen amcalar var. E siz değil misiniz hababam “Aaah eski kadınlar böyle miydi? Nenelerimiz beline bebek bağlayıp tarlaya giderdi!” diye bizi tü kaka gösterip nostalji yapan? Al işte ben de bağladım, tarlaya değil gezmeye gidiyorum.

 

Yoldan geçen amca laf atıyor “Orada omurgası büzüşmüş bebenin!” Tey allam diyip yüzünüze yurda yeni gelmiş ecnebilere özgü anlamsız gülümsemeyle yola devam ediyorsunuz.

 

“Kucağa alıştırma!” var bir de. “Nereye alıştırayım? Odaya koyayım, takılsın kendi kendine?”

 

“Neden bebekle geziyorsun, bırakacak kimse yok mu?”

 

Sanırım minicik bir kadının içinden bir ninja çıkaracak hatalı cümle bu aslında. Ama yine… işte… medeni insanız ya sakin olmalı insan.

 

“Bu ülkede…” klişesine düşmek istemem, ama gördüğüm ülkelerin hiçbirinde tanımadığınız insanın karnına dokunamaz, bebeği ile, yaşam tarzı ile ilgili yorumlar yapıp, atıp tutup, ansızın makas alamazsınız.

 

Ama benim vardığım nokta farklı.

 

Kadınlar, sadece kadınlar değil memeli dişiler milyonlarca yıldır doğuruyor, bebek büyütüyor. Şimdi bu “modern” toplumda kadınlara nasıl kadın olunacağı, nasıl anne olunacağı, bebekle nasıl iletişime girmemeleri gerektiği konularında ahkam kesiliyor. Aralarında da tam olarak anlaşmış değiller.

 

“Sen” diyorlar, “kadın olarak yetersizsin. Yok yanlış anlama belki yetersiz bir kadın değilsin, ama kadın olduğun için yetersizsin. Aklın ermez. Ermemeli. Şurada duran çalı süpürgesinden dahi akıl almalısın. Ha ama sen bize, yani sokaktan geçen herkese danışacak yüce gönüllüğe de sahip değilsin. O yüzden müdahale edeceğiz!”

 

Hamileyse bu beş harfli, bedensel tüm haklarını şuurunu yitirdiği bir anda (sanırım hamilelikte fark etmediğimiz ve bizden gizlenen böyle bir an oluyor) kamuya veriyor. O zaman bedensel hakların, kilon, hangi hareketleri yaparak yaşaman gerektiği, ne yiyip ne içeceğin hep senden çıkmış oluyor.

 

Akılları, eğitimleri, toplumdaki yerleri söküle söküle alınmış kadınlar artık anne olma becerisinden de yoksun görülüyor ne yazık ki. Havanın sıcaklığını anlayamayacak, bebeğin rahat olup olmadığının farkında olmayan, tek derdi şöyle bir bacak bacak üstüne atıp kitap okumak olan iki günlük  bebeği zorla kucaklarda taşıyan moronlar gibi görülüyor kadınlar. Atlatıldığımız ve kamuya mal oluverdiğimiz bu boyutta hanımefendilik hala geçerli bir strateji mi onu henüz çözemedim.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Tahtacı Fatma
Korumalı: Ben Fadik
Mutluluğun Resmi

Pin It on Pinterest